Quo Vadis? Orta Doğu Savaşı Nereye Gidiyor?

13 Haziran’da başlayan İsrail-İran savaşının onuncu gününde ABD savaşa katıldı. Türkiye saati ile 21-22 Haziran gecesinde bir grup Amerikan B-2 Spirit hayalet uçakları, F-35 avcı uçaklarının koruması altında İran’ın stratejik nükleer tesislerine taarruz etti. B-2 uçakları meşhur GBU-57 MOP sığınak bombalarını kullanırken, Amerikan denizaltıları eşzamanlı olarak cruise füzeleri ile taarruza katıldı.

Bu taarruzun incelikle planlandığı söylenebilir. Amerikalılar, B-2’leri hem 4. ve 5. nesil avcı savaş uçakları ile korudukları gibi, US Cyber Command ve National Security Agency (NSA) İran savunma sistemlerine siber taarruzda bulunarak, İran radarlarının hayalet uçaklarına kilitlenmelerini engellemişti. Üstelik Amerikalılar uçak gemisi gruplarını da İran’a vuruş menziline sokarak olası bir İran karşı hava taarruzuna hazır tuttular. Denizaltıların attığı cruise (seyir) füzeleri hem İran radarlarının ekranlarını füze izleri ile “kirletti” hem de kalan hava savunma sistemlerini tahrip etti.

 Zaten İran’ın hava savunma sistemleri İsrail tarafından son 9 günde tahrip edildiğine göre bu kadar ince ve pahalı bir plana ne gerek vardı? Bu sorunun yanıtı açıktır: İran’a gizlice gönderilmiş ve radarları açılmamış gelişmiş Çin veyahut Rus hava savunma sistemlerinin çok değerli B-2 ya da F-35 uçaklarından birini düşürme olasılığı tamamen ortadan kaldırılmış oldu. Veya Amerikan pilotlarının esir alınması riski alınmamış oldu. 

Ancak Amerikalıların iki B-2 filosunu bu operasyona dahil etmesi başka soruları akla getiriyor. İlk filo ABD’den batıya Pasifik’teki  “batmaz uçak gemisi” Guam’a giderken, esas vurucu güç, ABD’den kalkarak doğuya doğru uçarak Atlantik Okyanusu-Akdeniz- Kıbrıs’ın Güneyi- Suriye ve Irak hava sahası üzerinden İran’a taarruz etti. İlk filonun dikkati dağıtmak için kullanıldığı, ikinci filonun gizlice İran hava sahasına ulaşmasını başarıyla peçelediği anlaşılıyor. Bu aldatmacanın amacı İran’ın şaşırtılması değil, Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin askeri izleme olanaklarının atlatılması olduğu kesindir. 

Operasyonun hedefleri gerçekleşti mi?

Amerikan taarruzunun hedefleri olan İsfahan, Fordow, Natanz nükleer tesisleri 13.5 tonluk özel bunker buster bombaları, diğer yüzey etkili bombalar ve seyir füzeleri ile vuruldu. Bu tesislerin aldığı zararı tahmin etmek şu an için olanaksız.  

Operasyonun ikinci hedefi Amerikan teknolojisini, taarruz yeteneklerini her yönü ile göstermekti. Bu hedef fazlası ile sergilendi. Klasik bir Amerikan “Shock & Awe” gösterisi bir film gibi gösterime sokuldu.

Üçüncü hedef ise savaşın uzamaması için savaşın taraflarına net bir mesaj gönderildi. İran’a verilen mesaj açıktır. Artık İran’ın uranyum zenginleştirmesine, yakıt çubuğu üretmek için dahi olsa, izin verilmeyeceği açıkça iletildi. Amerikan hava taarruzunun sadece nükleer tesislere yapılmış olması, Amerikalıların tek hedefinin İran’ın nükleer programını sonlandırmak olduğu mesajını verdi. İsrail’e verilen mesaj da aynıdır: Eğer İran ABD’nin koşullarını kabul ederek masaya oturduğu takdirde, İsrail’in taarruzlarının devam etmemesi için ortam oluşmuş olacaktır. İran diplomasi masasına oturtulur ise, İsrail’de hükümette olan aşırı sağ koalisyonun savaşı uzatma ve genişletme olanağı verilmeyecektir.

Unutmayınız ki, İsrail-Batı Avrupa-İngiltere-ABD müttefikliğinin her zaman zamana ve koşullara göre belli sınırları vardır. ABD Başkanı John F. Kennedy’nin İsrail’e nükleer programına devam etmemesi için 1960’ların başında yapmış olduğu sert baskı, 1973 Yom Kippur Savaşı sonunda İsrail ordularının kuşatmış olduğu Mısır 3. Ordusu’nun imha edilmemesi için İsrail’e verilen ültimatom, Johathan Pollard’ın 1985 yılında İsrail casusu olarak ABD’de tutuklanarak ömür boyu hapis cezasına çarptırılması gibi vakaları unutmamak gerekiyor.    

Trump’ın petrol fiyatlarının yükselmesini istemediği çok iyi biliniyor. Savaşın uzaması derinleşmesi ve genişlemesi halinde enerji ve hammadde fiyatlamalarının bozulacağı, bu bozulmanın finansal piyasaları ilk önce sermaye piyasalarını ve ardından borçlanma-tahvil piyasalarına kadar uzayacağı açıktır. Trump İran’ın nükleer programını durdurduğu takdirde, hızla kendi esas gündemine dönecektir. 

Trump için esas gündem ABD ekonomisinde bir makas değişimi olan yeni bütçe tasarısı, tarife savaşları ve Amerikan Merkez Bankası’nın faiz indirmesine “ikna” edilmesi. Büyük bir olasılıkla FED Başkanı Powell’ın zeminini zayıflatacak bir hamleyi, yani Powell’ın halefini önden açıklayarak, önümüzdeki ay yapacak. 

Savaş genişlemezse, petroldeki yükseliş ve küresel boyutta borsalarda düşüş sınırlı olur. Dikkat ederseniz piyasalar; İsrail-İran Savaşını, Ukrayna Savaşı gibi fiyatlamadı. Her şey olağandışı bir şekilde çok yumuşak bir şekilde fiyatlanıyor.

İran’ın bu taarruz sonrasında İsrail’e karşı füze saldırını arttırarak misillemeyi büyük ölçüde İsrail üzerinde yoğunlaştıracağını düşünüyorum. Ancak İran ABD diplomatik ve askeri personeline kayıp verecek bir saldırıda bulunursa savaş uzayabilir. 

Savaşın genişleme ve derinleşme riski var mı?

Amerikan yönetimi eğer bir parça diplomasinin inceliklerine hakimse, zor durumda olan, müttefiklerinden açık bir destek alamayan İran’ı daha fazla köşeye sıkıştırmadan onurlu bir şekilde diplomasi masasına oturmalarını sağlar.

Amerikan müdahalesi, İran rejiminin atom bombası programına bağımlılığını arttırdı. İran rejimi, Kuzey Kore’nin rejimi gibi caydırıcılığını korumak için nükleer başlıklara daha çok ihtiyaç duyuyor. İran’ın elinde zenginleştirilmiş veya zenginleştirilmemiş uranyum ile santrifüj tekniği olduğu sürece, fizyon bombalarına erişimi sadece zaman meselesi olacaktır. Hammadde (uranyum) ve zenginleştirme tekniği ve araçları bir devletin elinde olduğu sürece, uranyum temelli bir bomba üretmek sadece bir süreçtir. Ne de olsa bu süreç U-238 izotopundan U-235 izotopunu (hedef hammadde) ayırmak için gaz halindeki uranyumu santrifüj makineleri ile işlemeye dayanır. Mesele bombayı yapmak değil, U-235 üretmektir. Pakistan da Hollanda’dan aşırdığı santrifüj sistemleri ile bombaları yapmıştı ki, 1998’de ilk atom bombası denemesini yapmış idi. Bugün ellerinde 160-180 başlık olduğu tahmin ediliyor.  

Amerikalılar eğer bu savaşın uzamasını istemiyorlarsa, İsrail’i dizginlemek zorundalar. Ve kesinlikle İran rejiminin varlığını doğrudan tehdit edilmemesini sağlamalılar. İran rejimi ancak büyük bir kara harekatı sonucu değiştirilebilir. Bu da ABD’nin şu anki yeteneklerini fazlası ile aşıyor. İran, Afganistan ya da Irak gibi bir ülke değil. 

ABD taarruzunun büyük jeopolitik oyuna olan etkileri

Amerikan taarruzunun İran ile İngiltere, Fransa, Almanya görüşmeleri devam ederken yapılması, Batı Avrupa’nın ekonomik bir güç ama siyasi bir hafif sıklet olduğunu tekrar teyit etti. Aynen Amerikalıların 1919 Paris Barış Konferansı sırasındaki siyasi güçsüzlüğü gibi. 1919 Ocak-Haziran döneminde yapılan müzakerelerde Fransa ve İngiltere, ABD’yi bir kenara iterek kendi koşullarını mağlup Almanlara dayatmışlardı. 

 Bu zayıflık Ukrayna Savaşı’nı kararlılıkla sevk ve idare eden Rusya Federasyonu’nun gözünden kaçmayacaktır.

Rusya için Amerikan taarruzu önemli bir fırsat yarattı. Gözler Orta Doğu’ya çevrili iken Ukrayna’da 2025 yılında erişimi olanaklı ama 2022’ye göre epey sınırlı Rus hedeflerine ulaşmak için ortam hazırdır.

ABD taarruzunun ortaya koyduğu, Amerikan teknolojisi ve askeri yetenekleri tüm dünyada yeni bir silahlanma yarışı başlatacaktır. Artık hava savunma sistemleri, elektronik savaş yetenekleri ve füze teknolojileri en çok yatırım yapılan alanlar olacaktır. Korkarım ki, caydırıcılığı sağlamak için “second strike” yani ikincil vuruş silahlarına ulaşmak için ülkeler muazzam bir yarışa girecektir. “Second strike” bir ülkenin bir taarruza uğraması halinde, askeri ve ekonomik yapısı zarar görse bile, elindeki konvansiyonel veya nükleer silahlar ile karşı taarruza geçerek saldırgana aynı derecede zarar verme prensibini tanımlar. Bu da müthiş bir silahlanma kapasitesi oluşturmak anlamına gelir. 22 Haziran 2025 tarihli Amerikan hava taarruzunun yapılış ve sonradan bir film gibi sergilenmesi bir dönüm noktasıdır. Soğuk Savaşın bitmesi sonrasında savunma harcamalarının azalması insanlığın en büyük kazanımları arasında yer alırken, 11 Eylül 2001 terör saldırıları bu süreci bir parça zedelemişti. Ama 22 Haziran 2025 tarihi bir dönüm noktasıdır. Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu sürat ile silahlanma hızını arttıracaktır.   

Bu taarruzun tek olumlu noktası var: Olası bir Tayvan krizi epeyce ötelendi.

Türkiye için alınacak dersler…

1980’li yıllarda genç bir delikanlının, babası ile yapmış olduğu konuşmanın bir kesitini olduğu gibi aktarayım:

Burak Köylüoğlu: Türkiye’nin NATO üyeliği ülkemiz için çok güçlü ve bedelsiz bir savunma olanağı sağlıyor. Bizi Sovyetler Birliği’ne karşı koruyor. 

Prof. Dr. Ali Özden Köylüoğlu: Sence bu koruma şemsiyesi bedelsiz mi?

Burak Köylüoğlu: Evet. Türkiye de ordusuna yatırım yapıyor ve Amerikan teknolojisi ve silahlarına erişiyor. Ayrıca NATO’nun esas sözleşmesindeki V. madde bizi tüm NATO üyeleri ile beraber topluca bir Sovyet saldırısına karşı koruyor.

Prof. Dr. Ali Özden Köylüoğlu: Sence Amerikalılar en son teknolojilerini bizimle paylaşıyor mu? Hiç zannetmiyorum. Ordumuza verdikleri silahlar bir ya da daha eski nesil silahlar. Türkiye Amerikalılar için batmayan bir dev uçak gemisi, füzelerini ve uçaklarını buradaki üslerinde bulunduruyorlar ve dakikalar içinde Sovyetler Birliği’ne ulaşacak durumdalar.  Ben sana bir soru sorayım: NATO bizi Sovyetler Birliği’ne karşı koruyor ama Türkiye’yi anlaşmazlık durumunda NATO’ya karşı kim koruyacak?

Burak Köylüoğlu: ????

Prof Dr. Ali Özden Köylüoğlu: NATO’yu bir futbol takımına benzetirsek, kulüp başkanı, menajeri, teknik direktörü, takımın santrafor aynı kişi yani ABD. Biz de sıradan bir takım oyuncusuyuz. Üstelik diğer takım oyuncuları teknik direktör ne direktif veriyorsa onu yapıyor. NATO böyle işliyor. Konuya gelirsek, Kıbrıs Harekâtı sonrası Amerikan ambargosunu ve daha sonra olanları unutma. Neyse konuştuklarımız evde kalsın, gel bir el satranç oynayalım…

Burak Köylüoğlu

22 Haziran 2025

Related posts

İsrail-İran Savaşı: Jeostratejik Oyunun Yan Gösterisi

Küresel Düzenin Hikayesi, XXXI. Bölüm, Soğuk Savaşın Son Perdesi ve Tehlikeli Tırmanma

Küresel Düzenin Hikayesi, XXX. Bölüm, Stagflasyon ve Soğuk Barış, 1970’lerin Paradoksu