İsrail-İran Savaşı: Jeostratejik Oyunun Yan Gösterisi

Burak Köylüoğlu

Hatırlarsanız yaklaşık altı ay önce Orta Doğu denkleminde, Arap Baharı ile tek tek devrilmeye başlayan domino taşları seti içinde, İran İslam Cumhuriyeti’nin bir sonraki hedef olduğunu kaleme almıştım. https://www.stratejivefinans.com/orta-dogu-ve-yeni-soguk-savas/

Son bir ay içinde ise İran-ABD nükleer görüşmelerinin çıkmaza girmek üzere olduğu iyice anlaşılmıştı. Ancak dikkatimi çeken daha önemli gelişme, enerji fiyatlarında düşüş eğilimine rağmen, 3 Mayıs tarihli OPEC’in haziran ayında 411,000 varil/gün üretimi arttırma kararı idi. Daha önceki ayda da OPEC arzı arttırma kararı almıştı.

Bir kartel (OPEC), fiyatlar düşerken üretim arzını arttırıyorsa, kartelin üyelerinden birini veya kartel dışı oyuncuları cezalandırıyor (ki bu örnekte Kazakistan hedeflenmişti. ) anlamına gelebilir. Veya bu kararın ardında kartele (OPEC) olası bir arz riski için baskı yapılması (ABD tarafından) söz konusu olabilir.

Geçtiğimiz hafta içinde ortada anlamlı bir haber yokken Japon yeni, İsviçre frangı gibi para birimlerindeki spot ve vadeli fiyatlardaki yukarı kıpırdanmalara, Brent ve WTI sözleşmelerinin fiyatları da eşlik edince, Orta Doğu’da bir riskin piyasalarda fiyatlandığı anlaşıldı. Daha sonra Amerikalılar bölgedeki diplomatik temsilciliklerini boşaltmaya başladı.

Piyasalarda fiyatlanan risk, İran’ın nükleer ve askeri kapasitesinin zayıflatılması, mümkünse nükleer programının sakatlanması için yapılacak askeri harekattı.

Nitekim İsrail, 1979 İran rejim değişikliğinden beri İran’ın nükleer fizik ve nükleer silah programlarını dikkat ile izliyor. İran’ın nükleer silah yapma arzusu 1960’lara kadar uzanıyor.

Ama 1979 öncesinde İran rejimi, ABD’nin müttefiki iken; 1979 sonrasında İran ABD’nin hasım olduğu bir ülke haline gelmişti. İsrail 2000’li yıllarda karşı istihbarat ve sabotajlarla, İran’ın nükleer fizik ve silah programını yavaşlatmaya çalışmıştı. Arap Baharı sonrasında İran’ın nükleer programına olan sabotajlara, programın kilit isimlerine suikastlar eklendi. 2018 sonrasında ise İran-İsrail gerilimi daha da arttı. 2022 yılı sonrasında iki ülke arasında resmen olmasa da savaş hali oluştu.

İşin tarihçesi çok kısaca bu şekilde. Şimdi bu örtülü savaşın küresel ekonomi ve jeopolitik rekabetteki yerine bakalım…

Neden İran’ın nükleer silah programı İran için bu kadar önemli?

Nükleer silahlar ülkelere ve rejimlere önemli bir varoluş ve korunma olanağı sağlıyor.

İran hasımları ile büyük ölçüde çevrelenmiş bir ülke. Komşusu Azerbaycan İsrail’in stratejik bir müttefiki konumunda. Azerbaycan-İsrail ortaklığı diplomatik, silah ve savunma sanayi, istihbarat ve enerji alanlarında her iki ülke arasında önemli bağlar kurdu.

Azerbaycan’ın; 2020 tarihli II. Karabağ Savaşı ve 20 Eylül 2023 tarihli Karabağ Taarruzu ile elde ettiği zaferler ile tüm Karabağ bölgesini ele geçirmesindeki en önemli rol, Türkiye’den ve İsrail’den birbirinden bağımsız olarak temin ettiği silahlar idi.

İran’ın Ermenistan ve Karabağ’daki ayrılıkçı Ermeni Artsakh Cumhuriyeti’nin (2023 yılında kendini feshetmek zorunda kaldı.) müttefiki olması da İran-Azerbaycan arasındaki hasımlığın bir parçasıdır.

İran; Karabağ Savaşı sonrası, Türkiye-Nahcivan-Bakü hattını birleştirecek ve Ermenistan topraklarından kontrol noktaları olmadan ulaşımı sağlayacak Zangezur Koridoruna engel olmaya çalıştı. İran-Azerbaycan arasında ayrıca İran’da yaşayan Türk asıllı nüfus ve sınırlar anlamında önemli sorunlar var.

İran’ın Pakistan ile arasında da sınır ve etnik meseleler konusunda anlaşmazlıklar ve gerginlikler mevcut. Her iki ülke topraklarında da diğer ülkeyi rahatsız eden silahlı güçler var. İran Pakistan’da yer alan kayda değer nüfus oranına sahip Şii azınlığı desteklerken, Pakistan ise İran’ın doğu bölgesi olan Belucistan’daki Sünni çoğunluğun İran’a karşı başkaldırısını destekliyor.  Çin son yıllarda iki ülke arasında arabulucu olmasa idi, belki de iki ülke arasında sıcak çatışma çıkacaktı. Pakistan’ın Suudi Arabistan ile yakın iş birliği İran’ın arkadan da kuşatıldığı gerçeğini ortaya koyuyor.

İran; Rusya-Çin ekseni haricinde Batı dünyası, komşuları ve Arap dünyası ile öyle ya da böyle ihtilaflı durumda. Böyle bir durumda tek bir atom bombası dahi konvansiyonel ordusu kalabalık ama yetersiz bir ülke için, önemli bir caydırıcılık unsuru olabilecektir. İran’ın 2003’ten sonra fiilen parçalanan Irak ve 2010’dan sonra kantonlara bölünen Suriye gibi; çok milletli, çok dilli, çok mezhepli bir ülke olduğunu unutmayalım. Televizyonlara çıkan bazı “uzmanların”  söylediklerinin tersine İran 3000 yıllık bir geçmişe veya devlet düzenine sahip değil.

Modern İran devleti 1905 yılında tekrar kurulmasına rağmen, II. Dünya Savaşı’na kadar İngiliz etkisinde, 1941-1946 arasında İngiliz-Sovyet etkisinde, 1946’dan 1979’a kadar ABD etkisinde güdülen bir devlet idi. 1979 yılındaki rejim değişikliğinden sonra her şey baştan yazıldı ki, İran İslam Cumhuriyeti dünyada teokratik esaslı birkaç devlet arasında yer alır.  Petrol ve doğalgaz zengini olan ülkede, ekonomi tamamen teokrasinin ağır etkisinde, Türkiye’nin ekonomik büyüklüğünün yarısına sahip bir ekonomik büyüklükleri var.  

İsrail’in Stratejik Hedefleri

İsrail ve İran arasındaki vekalet savaşı 2006 yılından beri tırmanıyor. Lübnan’da başlamış olan 2006 İsrail-Hizbullah Savaşı bu sürecin başlangıcıdır. İran, Gazze’de Hamas’a, Lübnan’da Hizbullah’a ve Alevi azınlık tarafından yönetilen (Esad Rejimi) Suriye’ye askeri anlamda yardım yaparak İsrail’e dolaylı taarruzlarda bulunur halde idi. 2018 yılından itibaren bu vekalet savaşı çok daha açık ve doğrudan bir şekil aldı.

Gazze Şeridini yöneten Hamas’ın 7 Ekim 2023 tarihli İsrail’e karşı saldırısı, vekalet savaşını başka bir noktaya taşıdı.

İsrail’in Gazze Şeridini kısa zamanda tahrip etmesinin ve olağanüstü sayıda sivil kayba neden olmasının temel nedeni, savaşı çabuk bir şekilde bitirerek, Filistinli nüfusun bir bölümünün bölgeden ayrılmasını sağlamak olduğu anlaşılıyor.

Gazze’de Hamas, Yemen’deki Hutsiler ile Lübnan’da Hizbullah da zayıflatılınca , İran hedefli operasyon öncesinde düşecek tek domino taşı Suriye’deki Esad rejimi kalmıştı.

Esad rejimi 2024 yılına geldiğimizde Rusya yardımı ile Suriye İç Savaşı’nı kazanmış olduğunu varsaysa da rejimin hem içeride hem de dışarıda, Türkiye başta olmak üzere tüm komşuları ile sorunları devam ediyordu.

Rusya’nın Ukrayna Savaşı’na odaklanması sonucunda, rejimin altı hızla boşalacak ve Suriye İç Savaşı şimşek hızı ile Esad rejiminin düşüşü ile 2024 sonunda bitecekti.

İran’ın İsrail’e karşı dolaylı taarruz yeteneklerini temsil eden müttefikleri zayıfladıkça, İsrail’in İran’a doğrudan ve geniş çaplı saldırısı artık kaçınılmaz hale geldi.

13 Haziran 2025 tarihinde başlayan İsrail saldırısı, bir çatışma değil açık bir savaş halidir. İran genelkurmay başkanının, nükleer bilim adamlarının, ordu üst düzey mensuplarının ve askeri-politik-ekonomik bir organizasyon olan İran Devrim Muhafızlarının liderinin hedef alınması ve öldürülmesi savaş halini doğruluyor.

İsrail’in stratejik hedefinin İran’ın nükleer kapasitesini yok etmek ile sınırlı olmadığı, açıkça İran’ın mevcut rejiminin de zayıflatılması ve mümkünse devrilmesi olduğu anlaşılıyor.

İsrail 1979 yılında Mısır ile yapılan barış antlaşması ile başlamak üzere, Orta Doğu’daki varlığını ve etkisini büyük ölçüde Sünni Arap dünyasına kabul ettirmiş durumda. ABD’nin on yıllarca sabırlı çalışmaları sonucu Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan, Fas İsrail ile ilişkilerini normalleştirdi. Kalan en önemli oyuncu olan Suudi Arabistan ile yapılması beklenen barış antlaşması, Gazze Savaşı nedeni ile gerçekleşmedi. Ancak 1979-2020 arasındaki dönemde İsrail Sünni Arap dünyası ile savaş halini adım adım ortadan kaldırmış oldu.

İsrail’in 5 Kasım 2024 ABD başkanlık seçimlerini de ustaca kendi lehine kullandığı çok açık. Unutmayınız ki ABD başkanlık seçimlerinin başa baş gittiği her durumda, Amerika’daki her lobinin özellikle Amerikan Musevi lobisinin etkisi kritik hale gelir. 

Savaş nasıl devam edecek? Nasıl sonuçlanacak?

İsrail’in askeri ve istihbarat yeteneklerinin ne kadar gelişmiş olduğu 13 Haziran 2025 tarihinde başlayan taarruzlarda kısmen görüldü. Ancak İran’ın elinde İsrail hava savunma sistemlerini de aşabilen hipersonik füzeler mevcut. Özellikle bu füzeler toplu bir şekilde ve İran’ın geniş yüzölçümü içinde değişik lokasyonlardan fırlatıldığı zaman engellenmesi kolay değil.

İsrail’in tüm askeri yeteneklerine rağmen İran’ın nükleer kapasitesini kendi başına yok etmesi olanaklı değil. İran on yıllardan beri nükleer tesislerini geniş coğrafyasına yaydığı gibi, özellikle Fordow gibi kritik tesislerini büyük kaya yataklarının altında inşa etmiş durumda. Böyle bir tesise penetrasyon ancak ve ancak ileri düzey ve çok safhalı patlama esasına sahip bombalar ile mümkün olabilir ki, bu tür mühimmat (ordnance) sadece üç ülkede var: ABD, Rusya ve Çin. Veya bu tür tesislerin yok edilmesi veya işlevsiz hale gelmesi ancak termonükleer başlıklar ile mümkün olabilir ki, böyle bir adım mümkün görünmüyor.

İran eğer oyun planını doğru oynar ise Amerikan güçlerini bu savaşa karıştırmayacaktır. İran’ın oyun teorisine göre doğru strateji, savaşı İsrail ile sınırlı tutmasıdır. İsrail için ise oyun teorisine göre doğru strateji, savaşa ABD’yi de dahil edecek şekilde tırmandırmasıdır.   

Amerikan silahları veya Amerikan güçleri savaşın bir parçası olursa, savaş çok komplike bir hal alır. İsrail ısrarla bunker buster tipi çok safhalı patlama özelliğine sahip, yüksek penetrasyon özelliğine sahip bombaların verilmesini talep ediyor.

İsrail’in bu yoğunluktaki bir savaşı ancak bir kaç hafta sürdürme kapasitesi bulunuyor.

İsrail ekonomisi uzun süreden beri devam eden Gazze Savaşı’ndan önemli bir zarar gördü. Ülkenin uzun bir savaşı yürütecek tipte, örneğin Rusya Federasyonu gibi, bir savaş ekonomisi modeli oluşturması olanaksız.

İsrail’in yüksek teknolojik ürünler üreten ve Batı ülkeleri ile entegre olmuş ekonomisi, az sayıda yüksek prodüktiviteye sahip çalışana bağımlı. Yerleşim alanları kıyı şeridinde ve konsantre, bu nedenle füze taarruzlarına karşı hassas durumda. Savaşın yaratacağı tahribat değil, savaşın uzun süreli varlığı ekonomisini oldukça rahatsız edecektir.

İran köşeye sıkıştırılırsa, elindeki son kartı oynar ve Hürmüz Boğazını geçici olarak kapatabilir. İran sahip olduğu kısa menzilli füzeleri ve boğazı mayınlama kapasitesi ile bu tehdidi gerçekleştirebilir. Ham petrol fiyatları spotta 150 USD/varil düzeyine çıkabilir.

Ancak böyle bir adım ABD’yi doğrudan savaşa sokar. Petrol arzının %20’sinin bu denizyolundan geçtiği düşünülürse, İran’ın en önemli müttefiki Çin Halk Cumhuriyeti de İran üzerinde baskı yapar. 

Savaş Hürmüz Boğazı’nın kapatılması veya kitle imha silahlarının kullanılması halindeki felaket senaryoları dışında, birkaç hafta sürer. Savaşın sonunda her iki taraf da kendince zaferini ilan eder. Ancak savaşın ana hedefinin İran’ın nükleer programını yavaşlatmak ya da kesmek olduğunu varsayarsak, bu savaşın getireceği en önemli sonuç İran’daki rejimin atom bombasına olan ihtiyacının daha da artmasıdır. İran’ın karmaşık nüfus yapısının bir arada tutulabilmesi için İran’ın stratejik bir karta ihtiyacı var. Bu karta ulaşmak için adımlarını hızlandırması, İsrail’i kışkırtmış gibi duruyor. Fizyon temelli nükleer silahları sadece patlayıcı gücü ile ölçmemek gerekli, minyatürleşme ile bu teknoloji ve zenginleştirilmiş uranyum malzemesi ile radyasyon yayan ama patlayıcı gücü sınırlanmış bombalar da yapılabiliyor. Ayrıca atom bombalarını geliştirmek çoğunlukla bir ara bir durak, asıl hedef tek bir başlık da olsa termonükleer bir silaha sahip olmak. İran’ın balistik füze teknolojisi bu başlıkları taşımaya uygun durumda.

İsrail nükleer silah kullanabilir mi?

İsrail’in 1960’larda atom bombası ürettiği, hatta 1973 Yom Kippur Savaşı’nda Mısır tanklarının Bar-Lev savunma hattını aştığı haberini aldığında, panik halinde bu silahları savaş uçaklarına yüklettiği söylenir.

Daha da önemli olarak, İsrail’in  1970’li yıllarda ırkçı Güney Afrika Cumhuriyeti ile beraber termonükleer silahlar geliştirdiği biliniyor. Nitekim 1979 yılında Prince Edward Adaları yakınında Amerikan uydularının yakaladığı “çift patlama ışıkları” bu işbirliğinin delili idi.

İsrail’in nükleer silah kullanma kapasitesinin ve olanaklarının oldukça ileri olduğu biliniyor. Örneğin İran halen bir uranyum temelli atom bombası yapmaya çalışırken, ki bu bomba Hiroşima’ya atılan “Little Boy” bombasına benzemektedir, İsrail’in elinde yüzü aşan ve bir bölümü oldukça yıkıcı olan termonükleer başlıklar olduğu düşünülüyor.

Üstelik İsrail’in nükleer silahları kullanma vasıtaları oldukça çeşitli: Jericho II ve III füzeleri, nükleer denizaltılar ve F-35 gibi 5. Nesil savaş uçakları dahil savaş uçakları…

Son günlerde medyada ve bazı Batılı yayın organlarında III. Dünya Savaşı senaryoları konuşuluyor ki, şu an bu senaryoya çok uzağız. İsrail’in İran’ın nükleer tesisleri üzerinde patlama kapasitesi düşürülmüş (controlled yield) nükleer silah kullanması senaryosundan oldukça uzağız ki, buna ABD izin veremez.

Bu savaş Çin-ABD arasında bir vekalet savaşı mı?

Bu sorunun yanıtı hem hayır, hem de evet. İran Çin için önemli enerji tedarikçisi ve aynı zamanda muazzam büyüklükteki “Kuşak ve Yol Projesi’nin” kilit noktalarından. Ancak Çin ve Rusya İran’a henüz gelişmiş hava savunma silahları veya füzeler temin etmiyor. Savaşın uzaması durgunluk içindeki Çin ekonomisi ve enflasyonla uğraşan ABD ekonomisi için bir risk. Sermaye ve borçlanma piyasaları henüz en kötüsünü fiyatlamıyor.

Ancak İsrail-İran Savaşı, “Yeni Soğuk Savaş” kavramının bir parçası, bir tür “sideshow” . İran’ın mevcut rejiminin zayıflatılması en çok Rusya-Çin ekseni için bir zarar oluşturacak. Ancak bu hamlenin ters tepme olasılığı da var. İran müttefiklerine daha da bağımlı hale gelebilir.

İsrail-İran Savaşı, Rusya’nın Ukrayna Savaşı meselesinde elini güçlendiriyor. Akıllı mühimmat üretimi ABD’de ve tüm dünyada sınırsız değil, İsrail-İran Savaşı Ukrayna’ya giden silahların kalitesini ve hacmini sınırlayabilir. Üstelik Ruslar 2025 yaz aylarına girerken savaşta üstün durumdalar. 1 Haziran 2025 tarihli Ukrayna’nın Rus hava üslerine karşı icra ettiği müthiş drone saldırısı savaşta belirleyici olmaktan çok, psikolojik bir zafer. Rusların savaşı uygun koşulda bitirmek için bir dizi bölgesel taarruza hazırlandığı bir gerçek. Örneğin Sumy-Harkov bölgesinde Rusların birliklerini taarruz için yoğunlaştırdığı biliniyor. Bu yaz Ukrayna Savaşı’nın dönüm noktası olabilir. Ruslar 1 milyon asker ölü ve yaralı olarak şu ana kadar kayıplar hanesine yazmalarına rağmen, Ukraynalıların durumu bu kadar uzun bir savaş hattı için çok kötü durumda.

İsrail-İran Savaşı, Orta Doğu’da bir fay hattını harekete geçirdi. Ama Amerikalılar bu savaşın kendileri için daha önemli ve belirleyici bir noktadan odaklarını kaydırdıklarının farkında…

Dünyanın en tehlikeli jeopolitik fay hattı İran veya Orta Doğu’da değil, Tayvan, Güney Çin Denizi, Doğu Çin Denizi ekseni üzerindedir. Tıpkı geçmişte, yani 1914 yılında Alsace-Lorraine ve 1939 yılında Polonya Koridoru üzerinde olduğu gibi.

Mesela Japonya’nın F-35 programında, ABD’nin ardından en çok savaş uçağı alacak ikinci ülke olmasının nedeni açık değil mi?

Burak Köylüoğlu

15 Haziran 2025

Mail listesine katılın

Yeni yazılardan haberdar olun.

Teşekkürler! Kayıt oldunuz.

Üzgünüz. Kayıt olamadınız.

error: Tüm içerik koruma altındadır!