Mareşal Erich von Manstein, Bölüm II

Burak Köylüoğlu

Manstein’ın ismi, Fransa’yı düşüren, İngilizleri perişan olarak Dunkirk’ten çekilmeye zorlayan kendi ismi ile anılan, Manstein Planı ile parlamıştı. Kırım Savaşı ve Sivastopol’ün fethi, Manstein’ın ününü doruğa taşımıştı. Ancak Manstein’ı bir stratejisyen olarak benzersiz kılan ise, 1942-1944 yıllarındaki uyguladığı “backhand” stratejisi idi.

Manstein’ı anlattığım yazı dizisinin ilk bölümünü okumadıysanız, ilk bölümden başlamanızı öneririm.

II. Dünya Savaşı’nın ana merkezi, Hollywood filmlerinin anlatmış olduğu hikayelerin aksine, Doğu Cephesidir. Tüm Alman askeri kayıplarının %80’i bu cephede verilmiş idi.

Doğu Cephesi 1942 sonunda şu şekildeydi.

Almanlar kuzeyde Leningrad’ı kuşatma altında tutarken, Sovyetler bu kuşatmayı kırmaya çalışıyordu. Cephenin merkezinde ise Almanlar Moskova’nın 230 km. önündeki Rzhev’de güçlü bir savunma hattı kurmuştu. Cephenin kuzeyinde ve merkezinde Sovyetlerin niceliksel üstünlükleri, Almanları geri atmaya yeterli değildi.

Almanların da Leningrad ve Moskova eksenlerinde yeni bir taarruz yapacak gücü yoktu. Almanlar bu cephelerdeki statükoyu güçlükle koruyabiliyordu.

Almanlar için Leningrad ve Moskova gibi Sovyetler Birliği’nin hayati merkezlerine ulaşma (ve savaşı kazanma) fırsatını daha 1941 yaz aylarında kaçmıştı.

Üstelik 1941 Haziran’ında Almanların Sovyetler Birliği’ne üç eksende taarruz edecek bir askeri üstünlüğü varken, 1942 yılında ilkbahar çamuru ortadan kalktığı zaman Alman silahlı güçleri sadece Güney cephesinden yani Ukrayna’dan Don Nehrine ve Kafkasya’ya harekât yapacak bir kapasiteye sahipti.  

Almanya’nın tek umudu Ukrayna’nın doğusu (Donbass Havzası) ile Kafkasya’yı ele geçirerek, Sovyet endüstrisini ve silahlı güçlerini hammadde, enerji ve yakıttan mahrum bırakmaktı. Üstelik bu kaynaklar Almanya’nın uzun süreli küresel bir savaşı yürütmesi için de gerekliydi.

Bu çerçevede Alman harekâtı 1942 yazında başladığı zaman, A Ordular Grubu Rostov üzerinden Kafkasya’ya girerken, B Ordular Grubu ise bir kalkan gibi A Ordular Grubunun kanatlarını koruyordu. Ve B Ordular Grubunun en önemli harekât alanı Stalingrad idi.

Almanlar Stalingrad’ı ele geçirmeye çalışırken, şehrin içindeki savaş ev ev devam eden bir yıpratma savaşına dönüşmüştü. Sovyetler Stalingrad’da Almanlar ile bu şekilde savaşırken, Stalingrad Savaşı’nın daha başında Almanların kanatlarının çok zayıf İtalyan, Macar ve Romen orduları tarafından tutulduğunu anlamıştı.

Nitekim 18 Kasım 1942 tarihinde aylarca Don Nehri üzerinde iki köprübaşında müthiş gizlice yığınak yapmış 5 Sovyet ordusu ok gibi fırlayarak (Uranüs Operasyonu), Stalingrad’daki Almanları tuzağa düşürmüştü.

Almanlar için Stalingrad’daki durumdan çok daha tehlikelisi Sovyet ok başlarının yeni hedefleri olan Rostov’a yaklaşması idi. Rostov düşer ise, bu kez Kafkasya’da savaşan tüm A Ordular Grubu (yaklaşık 1 milyon asker) kuşatılmış olacaktı.

Üstelik Sovyetler Almanların cephenin merkezinden Rostov-Stalingrad eksenine   kuvvet kaydırmamaları için Rzhev yönünde de (Mars Operasyonu) muazzam bir taarruza başlamışlardı. Sovyetler için bir kazanç getirmeyen Rzhev savaşları (Ocak 1942-Mart 1943) yaklaşık 2.5 milyon Sovyet askeri ölmüş, kaybolmuş, yaralanmış veya esir düşmüştü. Rzhev savaşları (Rzhev Kıyma Makinesi diye de bilinir), Sovyet arşivlerinden ustaca kaldırıldığı için bu büyük kayıplar sadece tahmine dayalıdır.

Stalingrad operasyonunu planlayan Sovyet genelkurmayının iki güçlü ismi Vasilevsky ve Zhukov, Stalingrad’da ne kadar başarılı olduysa, Rzhev’de de o kadar beceriksiz davranmışlardı.       

Yeni oluşturulan Don Ordular Grubu komutanı Mareşal Manstein’ın önündeki stratejik durum bu idi. Manstein, Stalingrad’da kuşatılmış 6. Ordusu’nun kurtarılamayacağının fark etmişti. Üstelik Manstein’ın Sovyetler dışında başka bir büyük sorunu daha vardı: Alman diktatörü.

Hitler, Stalingrad’ın kuşatılmasının ilk günleri içinde derhal tahliye izni verseydi, Alman 6. Ordusu büyük ölçüde kurtarılabilir idi. Şimdi de Alman güçlerinin Kafkasya’dan tahliye edilmesine karşı çıkıyordu. Kafkasya’yı boşaltma kararını vermesi için bir ay boşuna geçtiği gibi artık Sovyetler Rostov’a 50 km. yaklaşmış, Almanlar için kapan kapanmak üzere idi. Sovyet güçleri 1.,2.,3. Muhafız orduları (Sovyet-Rusya askeri literatüründe muhafız ve şok sıfatlarını içeren askeri formasyonlar seçkin birlikleri tanımlar) ile 51. Ordu ile Rostov savunmasını kırmaya çalışırken, Sovyetler tank gücünde bu bölgede 1:8 gibi orantısız bir üstünlüğe sahipti.

Kafkasya’daki Alman orduları zaman ile yarışarak Rostov’a ulaşmaya çalışırken, Manstein elindeki tüm güçler ile cephe arkası personeli dahil olmak üzere, Rostov önünde bir savunma hattı kurdu. Ahçılar, teknisyenler, havaalanı personeli, vs. gibi ömründe silah tutmamış personeli derhal tanksavar silahları ile donatarak, savunma hattına sürdü. Manstein; Alman 88 mm.’lik uçaksavar toplarının aynı zamanda oldukça etkili bir tanksavar silahı olduğu daha 1941 yılında anlamış idi. Bu toplar 1.5-2 km öteden Sovyet T-34/76 tanklarının ön zırhlarını delebiliyordu. Bu uçaksavar topları Rostov’a yaklaşan Rus tanklarına karşı konuşlandırıldı.

Almanlar Kafkasya’dan çekilirken, Manstein’ın önünde başka bir tehdit belirdi. Rostov savunması, Almanlar için bir balkon şeklinde cephe hattı oluşturmuştu. Bu kez Sovyetler, güney batı ekseninde ilerleyerek Rostov’un arkasına dolanmaya niyetleniyordu. 1943 başında Rostov’a güneyden 2. Muhafız, 51. ve 28.  Orduları taarruz ederken; 1. ve 3. Muhafız ve 5. Tank Orduları kuzeyden Rostov’un arkasını tehdit ediyordu. Manstein’ın esnek savunması bu büyük Sovyet birliklerini geciktirirken, Stalingrad’da cephenin 500 km. gerisinde kuşatılmış 6. Ordu hatırı sayılı kuvvette Sovyet birliğini bağlamıştı.

Alman 6. Ordusu 2 Şubat 1943’te Stalingrad’da teslim olduğunda, Almanlar Kafkasya’yı ancak boşaltabilmişti. Manstein 16 Şubat’ta Rostov’u boşaltarak, batıya çekildi. Manstein artık A ve B Grubu ordu gruplarının birleştiği tüm Güney Ordular Grubu komutanı idi.

Sovyetler tüm Doğu Cephesinde tam 11 ordu grubu (Sovyet ve Rusya askeri literatüründe ordu grubu, cephe olarak isimlendirilir), 44 ordu ve 4.5 milyon asker ile 1800 km. cephe hattında taarruzda idi. Bu büyük gücün en önemli bir kısmı yani 17 ordu, 1.15 milyon asker ve 3500 tank Manstein’a karşı Donbass ve bugünkü Doğu Ukrayna’da kullanılıyordu.

Bu arada size çarpıcı bir not düşeyim: İngiliz ve ANZAC orduları Mısır’da El-Alamein Savaşı’nı 11 Kasım 1942’de 200,000 asker ve 1030 tank ile kazanmışlardı. 1943 yılı başında Almanları Tunus’a doğru çekilmeye zorlayan Anglo-Amerikan gücü 300,000 askerden oluşuyordu..

Diğer bir deyişle filmlere, romanlara ve “belgesellere” konu olan Batı Cephesi’ndeki savaşın durumu devlerin savaşı olarak bilinen Doğu Cephesine göre cüceler savaşı idi.             

Sovyetler, bu kez çok daha büyük bir hedefi gözlerine kestirmişti. Bu kez hedef Stalingrad’ın batısından Vorozhnev’den başlayarak Harkov ve Kiev eksenine doğru atılarak, tüm Alman Güney Ordular Grubunu Dinyeper ve Karadeniz arasına sıkıştırarak imha etmek idi.

Durum Almanlar için kritikleşmişti. Sovyet generali Markian M. Popov komutasında 6 tank kolordusu ile Donetz Nehrini geçerek, Dinyeper’e doğru ilerlerken, Sovyetler Doğu cephesinin merkezinden güneye güçlü birlikler aktararak, Kursk’u ve Harkov’u ele geçirmişti. Sovyetler Dinyeper köprülerine ulaşması halinde tüm Alman Güney Ordular Grubu bir süper “Stalingrad” tuzağına düşecekti. Sovyet lideri Stalin ile baş kurmayları Vasilevsky ve Zhukov ile tüm Doğu cephesinin çökmek üzere olduğunu hesaplamıştı.

Bu arada Manstein, elindeki kalan birlikleri Dinyeper’e doğru çekilirken, Rusların kendi lojistik merkezlerinden uzaklaştığını, kendisinin ise tam tersine lojistik ve ana destek noktalarına geri döndüğünü hesaplamıştı.

Üstelik kendisine yeni katılmış olan 2. SS Panzer Kolordusu son model Tiger ağır tankları ile donatılmış zinde bir güç idi. İlerleyen üstün Sovyet ok başlarına karşı Harkov’u müdafaa etmek yerine savaşı kendi seçeceği zaman ve noktada kuracaktı. Manstein’a göre Sovyet ilerleyişi tam bir “doyum noktasına” (Helmuth von Moltke’nin meşhur culmination point kuramı) ulaştığı anda karşı darbesini vuracaktı. Vurucu gücünü Dinyeper’e çekerek, Manstein ustası olduğu satranç oyununda “rok” yapmıştı. Satrançta rok, şahı merkezden alıp, kenara çekerken oldukça kuvvetli bir taş olan kaleyi aktif bir şekilde kullanmayı sağlar.

Ancak bunu Alman diktatörüne anlatmak bir mesele idi.

Harkov’un emirlerine karşın terkedilmesi üzerine Hitler bir sinir krizi geçirmiş ve derhal Doğu Prusya`daki `Kurt İni” olarak bilinen komuta merkezinden Manstein’ı fırçalamak üzerine 17 Şubat 1943 tarihinde Ukrayna’ya uçmuştu.

İkili Zaporozhe’de Manstein’ın komuta üssünde buluştu. Manstein yeni planını Hitler’e kabul ettirirken, Sovyetler Hitler’in burada bulunduğunun farkında olmadan Manstein’ın komuta merkezine doğru harekata başlamıştı. Almanlar bu harekatın farkında değildi.

19 Şubat 1943 tarihinde Hitler ve Manstein’ın toplantısı devam ederken, üssün çevresi alarma geçti. Bir Sovyet tank tugayı Zaporozhe’nin 30 km. doğusuna ulaşmıştı! Hitler ile Ruslar arasında doğru düzgün bir Alman birliği yoktu. Manstein, derhal Hitler ve ekibini devasa Focke-Wulf Fw 200 Condor uçaklarına bindirirken, bu karmaşada Hitler’den istediklerini koparmıştı.

Manstein’a geçici olarak önemli bir hava kuvveti desteği sağlanacak ve 7 adet ilave (ama zayıf) motorize tümen Manstein’ın emrine verilecekti. Hava desteği tüm Doğu Cephesi’ndeki hava unsurlarını kullanarak verilecekti.

20 Şubat 1943’te Manstein M.M.Popov’un tank kolordularına karşı çelik yumruğunu vurdu. Hava mareşali Wolfram von Richtofen’ın (I. Dünya Savaşı’nın efsanevi pilotu “Kızıl Baron” Manfred von Richtofen’ın kuzenidir) hava gücü Sovyet zırhlı birliklerini bombalarken, Alman zırhlı birlikleri Popov’un zırhlı birliklerinin kanatlarına taarruz ederek imha etti. Sovyetler birkaç günde tam 600 tank kaybetmişti. Daha önemlisi Almanlar müthiş bir moral kazanmıştı. Sovyetler iki tam orduyu bu noktaya kaydırarak, Alman ilerleyişini kesmeye çalışmıştı. Ancak bu hamle Manstein’ın istediği gibi cephenin kritik noktalarındaki Sovyet baskısını azaltmıştı. Richtofen’ın Sovyet tanklarına karşı sortileri günde 1000 adeti geçmiş, en yüksek noktada günlük 1500 sorti/güne ulaşmıştı. Ju-87G Stuka uçakları 37mm. topları ile Sovyet tanklarının en zayıf yerleri olan taretlerini tepeden vurarak tam bir tank katliamı yapmıştı.

Almanlar tüm inisiyatifi ele geçirmiş, bu kez Alman zırhlı birlikleri sürat ile ilerleyerek, 15 Mart 1943’te Harkov’u ele geçirmişti. Hitler bu harekatta Manstein’ı gözlemlemek için tekrar 10 Mart’ta Ukrayna’ya uçmuştu. III. Harkov Savaşı Almanlar için müthiş bir zaferdi. Ve Almanya’nın tüm savaştaki son başarılı stratejik taarruzu olacaktı. Aynı zamanda Almanya’nın hava üstünlüğü kurduğu son savaş idi.

Zaferi gölgeleyen nokta ise, askerleri ideolojik olarak Nazi zırvalarına inanmış (ve de çok iyi donatılmış) SS Das Reich ve SS Die Leibstande tümenlerinin Manstein’ın şehri kuşatma emrini dinlemeyerek şehre girip, blok blok savaşarak çok kayıp vermesiydi. Bunun Almanlar için bedeli ileride son derece ağır olacaktı.

Manstein, bir cep halini almış Kursk çıkıntısına derhal taarruz etmeyi önerdi. Bu taarruz derhal yapılmalıydı çünkü Sovyetler çıkıntıyı savunmak üzere henüz hazırlık yapmamıştı. Ancak Alman diktatörünün bu taarruz için Manstein’a ayırabileceği taze bir kuvvet yoktu.

Zırhlı Birlikler Müfettişi (ve Yıldırım Savaşı doktrininin yaratıcısı) Orgeneral Heinz Guderian, açıkça derhal Tunus ve Libya’da savaşan Alman ordularının çekilerek, Doğu cephesine sevk edilmesini ifade etmesine rağmen Hitler bunu kabul etmeyecekti. Kursk Harekâtı Alman endüstrisinin ürettiği yeni Panther ve Tiger tankları sayıca yeterli olduğu düşünülene kadar defalarca ertelendi.

Manstein, gecikmenin harekatın başarı şansını azaltacağını ifade ederek, 1943 yazında savunmada kalarak Sovyetleri meşhur “backhand “vuruşları ile zayıflatmayı önerdi ise de lafını dinletemedi. Hitler, Kuzey Afrika’da Alman silahlı kuvvetlerini tutarak çok büyük bir hata yapmıştı. Mayıs 1943’te Tunus düşünce 300,000 asker ve 450 tank kaybedilmiş oldu.

Sovyetler bu çıkıntının Almanlar için cazibesini sezmişti. Bu çıkıntıyı dört ay boyunca olağanüstü bir şekilde mayın tarlaları, bunkerler ve tanksavarlar ile tahkim ettiler. Bu savunma sistemleri tam 6 katmandan oluşmakta ve 150 km. gibi inanılmaz bir derinliğe sahipti. Döşenen tanksavar ve personel mayınları yaklaşık 1 milyon adetti. Bir de istihbaratları Alman planını doğrulayınca, çıkıntının arkasına son derece güçlü rezerv orduları yığdılar. Sadece Kursk bölgesinde olmak üzere Sovyetler 2 milyon asker, 5100 zırhlı araç, 25000 top konuşlandırmıştı. Almanlara karşı zırhlı araç gücünde 1:1.5, asker sayısında 1:3 üstünlüğe ve inanılmaz güçlü bir savunma avantajına sahiplerdi.  

Alman harekâtı çıkıntıyı ısırıp, koparmak isterken bizzat kendi çenesini kıracaktı. Manstein 7 Temmuz 1943’te başlayan harekatta güney taarruz grubuna komuta ediyordu. Harekatın kuzey ekseni Sovyet savunmasını aşamamasına rağmen, Manstein her şeye rağmen belli kazanımlar elde etti. Prokhoravka’ya kadar ulaşan Manstein, burada insanlık tarihinin en büyük tank savaşını yönetti. Güney kıskacı güçlükle ilerlerken, 10 Temmuz’da Anglo-Amerikan ordularının Sicilya’ya çıktığı haberi geldi. Hitler harekâtı iptal edecekti.

Sovyet kayıpları inanılmaz ölçüde olmasına rağmen, Almanların tahmin dahi edemeyeceği rezervlere sahipti. Derhal taarruza geçen Sovyetlerin tüm gücü bölgede 2.5 milyon asker, 7,400 zırhlı araç ve 47,000 topa ulaşmıştı. Üstelik artık yeniden hava üstünlüğüne sahip olmuşlardı. Sovyetlerin Kursk’ta neredeyse 1 milyon asker (ölü, yaralı, kayıp ve esir) ve 7000 zırhlı araç kaybetmiş olmalarına rağmen, kısa sürede böyle bir güç toplamaları şaşırtıcı idi. Alman zırhlı araç kayıpları nerdeyse Sovyetlere kıyasla 1/6 düzeyinde olmasına rağmen, tüm tank rezervleri harcanmıştı.

Manstein’ın elinde esnek savunma için yeterli güç kalmamıştı. Sovyetler sürat ile 18 Ağustos’ta Orel’i (Kutuzov Operasyonu) ve 23 Ağustos’ta Harkov’u (Rumyantsev Operasyonu) ele geçirdiler. Stratejik önemdeki Briansk ise 17 Eylül’de düşecekti. Manstein, karşısındaki inanılmaz güce rağmen ağır ağır ve rakibine büyük kayıplar verdirerek geri çekildi. Sovyetler 6 Kasım’da Kiev’i ele geçireceklerdi. Daha da önemlisi Almanlar için çok önemli bir savunma hattı olan Dinyeper’de köprü başları elde etmişlerdi. Manstein’ın ilerleyen Sovyet ok başlarına taarruz ederek, imha etme girişimleri ise başarısız oldu.

Sovyet T-34/76 tankları yeni tip Alman tanklarına karşı demode kalmıştı ama Sovyetler son dönemde T-34 ve KV serisi tank şasileri üzerine çok kuvvetli toplara sahip tank avcıları üretmişti. SU-76, SU-85, SU-122, SU-152 (rakamlar mm ölçüsünde top çapını ifade eder) yeni Alman tanklarının dahi korkulu rüyası idi. Üstelik bu araçlar hem çok hızlı üretildiği gibi, aynı zamanda toplarını (Su-85 hariç) düşey eksende hareket ettirebildikleri için piyadeye topçu desteği verebiliyordu.  

1943 sonunda Almanların tüm Doğu cephesinde 2.5 milyon askeri, 2,300 tank ve zırhlı aracı, 8,000 topu ve 3,000 savaş uçağı kalmıştı. Sovyetler olağanüstü kayıplarına rağmen 6.4 milyon asker, 5,800 tank, tam 101,000 top ve 13,400 uçağa sahipti. Ancak sonsuz olarak düşünülen insan gücünün sınırlarına gelmişlerdi.  

Sovyetler kuzeyde Leningrad kuşatmasını kaldırmış, merkezde Smolensk’i almış ve Vitebsk’e ulaşmıştı. Ancak esas kazanımları ve kuvvet konsantrasyonu güneyde idi. Manstein Kiev’de Sovyetleri 3 ay tutabilmişti. Manstein’ın başarıları Ocak 1944 tarihli meşhur Amerikan Time dergisinde kapak olmuştu.

Ancak Sovyetler Ocak 1944’te müthiş bir taarruz ile Kiev’den çıkarak batıya doğru ile ilerlemeye başladı. Korsun-Cherkassy cebinde iki Alman kolordusu kuşatıldı. Manstein defalarca olduğu gibi Alman diktatörünün emirlerine karşı gelerek, bu birliklerin önemli bir kısmını geri çekebildi. Bu kez 24 Mart’ta ise 1. Panzer Ordusu Dinyester’i geçen Sovyet orduları tarafından kuşatıldı. Manstein 25 Mart’ta Hitler’in Lvov’daki karargahına uçarak, zorlukla bu ordunun geri çekilmesini onaylattı. 1. Panzer Ordusu’nun kurtarılması kendisinin son zaferi olacaktı. 30 Mart 1944’te görevden alındı.

Hitler; Guderian’ın telkinlerine rağmen Manstein’a tüm Doğu cephesi komutanlığını ve hatta genelkurmay başkanlığını vermediği gibi; Naziler Manstein’dan Prusya kökenli olması nedeni ile hoşlanmıyordu. Manstein’ın bir profesör gibi konuşması ve Hitler’i bilgisi ve soğukkanlılığı ile ezmesi kendisi için hep bir sıkıntı kaynağı idi. Manstein o kadar açık sözlü idi ki, Hitler’in ordu işlerinden el çekmesi gerektiğini açıkça ifade ediyordu.

Epilog:

Manstein’a savaşın geri kalanında görev verilmeyecekti.

Güney cephesinde Stalingrad’dan Kiev’e kadar kendisinin rakibi olan Sovyetler Birliği’nin en parlak ve genç mareşallerinden biri ve Stalin’in gözdesi Nikolai Vatutin Şubat 1944’te Alman sempatizanı Ukraynalı milis güçleri tarafından pusuya düşürülecekti. Vatutin aldığı yaralar nedeni ile 15 Nisan 1944’te hayata veda edecekti.   

Sovyetler Ocak 1944’ten itibaren çok başarılı olmuş olan ancak yeni model Alman tanklarına karşı mevcut topu ile etki etmekte zorlanan T-34/76 tanklarını yeni 85 mm top ile üretmeye başladı. Aynı aylarda Almanlar yeni bir Sovyet ağır tankının cepheye sürüldüğünü fark etti: IS-2. Her iki tank da Sovyetlerin nitelik açığını kapatmaya başladı.

Manstein Hitler’i devirmeyi ve öldürmeyi hedefleyen 20 Temmuz 1944 darbesine iştirak etmeyecekti. Bu sırada unutulmaz bir söz söyleyecekti: “Prusyalı mareşaller baş kaldırmaz!”

Manstein’ın esnek savunma sistemi ortadan kaldırılınca, Almanların Sovyetleri yavaşlatma şansı dahi ortadan kalkmıştı. Sovyetler, 23 Haziran 1944 tarihinde insanlık tarihinin en büyük askeri operasyonu olan “Bagration Operasyonu” ile tüm Merkez Ordular Grubu’nu imha edecek ve 6 haftada içinde Vitebsk’ten Varşova’ya ve Doğu Prusya sınırına gelecekti. Harekatın planlayıcısı, kendisinin diğer rakibi olan unutulmaz Sovyet mareşali K.K. Rokossovsky idi.  

Manstein savaş sonunda İngilizlere teslim oldu. Sovyetler Birliği, İngiltere ve ABD’ye inanılmaz bir baskı yaparak derhal iadesini talep edecekti. Ancak İngilizlerin ve Amerikalıların Manstein’ı iade etme gibi niyeti yoktu.

Manstein, Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi’nde savunma için hazırladığı belgeler ile Alman Genelkurmayı’nın kurum anlamında bir suç örgütü olmadığı kararının çıkmasına katkıda bulundu. 1945-1949 yılları arasında bir savaş esiri olarak tutulacaktı.

İngiliz İşçi Partisi hükümeti; Sovyet baskısı ile Manstein’ı yargı önüne çıkaracaktır. Savunmasına ise dönemin İngiliz Başbakanı Winston S. Churchill, meşhur askeri stratejisyen Sir Basil Liddell-Hart, Batı Almanya Şansölyesi Konrad Adenauer destek verdi.

Manstein’ın yargılanması karışık bir konudur. Manstein 1939 yılında Hitler’i (Tanrının Almanya’ya armağanı olarak ifade etmişti.) açıkça övmüştü. Gerçi Hitler’in orduyu ele geçirmek için düzenlediği 1938 Fitsch-Blomberg komplosundan sonra kariyeri düşüşe geçen Manstein’ın bu sözü söylemesi çok şaşırtıcı değildi.

1941 ve 1943 yıllarında Musevilerin ve komünistlerin oluşturduğu sistemin ortadan kaldırılmasını içeren iki kısa söylev vermişti. Kırım’da Sovyetler ile savaşırken, SS ve Einsatzkommando birlikleri tarafından cephe gerisinde yürütülen katliam ve soykırım hakkında kurmayları kendisine bilgi verdiğinde, omuz silkmiş ve kurmaylarına “Sovyetler ile savaşmaya konsantre olun.” demişti. Üstelik bazı normal ordu birliklerinin de bu katliama katıldığı ortaya çıkmıştı. Gerçi cephenin gerisindeki ve sivil kesimdeki idare tamamen Nazi bürokrasisinin yönetimindeydi.

Meşum Komiser Emri’ni (tüm Sovyet siyasi komiserlerinin derhal kurşuna dizilmesi) almadığını ifade etmiş ama bu emri aldığı ve ilettiği ortaya çıkmıştı.  

İngiliz Askeri Mahkemesi, Manstein’ı komutasındaki askeri sorumluluk bölgesinde zorla savaş esirlerini ve sivilleri çalıştırma, sivil hayatına gerekli özen göstermeme, Sovyet partizanların idam edilmesi, savaş esirlerine kötü davranılması ve sivillerin öldürülmesi suçlarından 18 yıl hapis cezası verdi.

Manstein 1953 yılında serbest bırakılacaktı.  Manstein’ın serbest bırakılmasının ardında; Churchill başta olmak üzere İngiliz Muhafazakâr Partisi, Şansölye Adenauer’in ısrarlı diplomatik girişimleri ve daha ilginci Amerika Birleşik Devletleri vardı.  ABD Soğuk Savaş’ta, Avrupa’nın olası bir Sovyet taarruzuna karşı savunulmasında yeniden kurulan Batı Almanya silahlı güçlerini kritik önemde görüyordu.  

Manstein’ın soykırım ve savaş suçlarından doğrudan sorumlu olmasa da tipik bir kariyerist subay olarak bu savaş suçlarının varlığını bilmesine rağmen bu gerçeklere arkasını döndüğünü düşünüyorum. Sivillerin ve partizanların katledilmesi işi ise daha karmaşık meseledir. Cephe arkasında çok yoğun ve güçlü bir partizan varlığı olduğu şüphesizdir ki, bu unsurları sivillerden ayırmak olanaksız idi. Alman silahlı güçlerinin partizanlar ile mücadelesinde son derece gaddar davrandığı açıktır. Hoş Sovyet partizanlarının da başta kendi vatandaşlarına karşı olmak üzere, dahil hiçbir hukuki veya insani kuralı tanımadığı da bellidir.

II. Dünya Savaşı ve özellikle Doğu cephesinde savaş son derece kuralsız, acımasızca ve gaddarca savaşılan bir savaş idi. Üstelik Nazi Almanyası ve Sovyetler Birliği birbirlerine karşı savaşırken Cenevre ve The Hague kurallarını tanımayacaklarını açıklamışlardı.

Manstein’ın sivillerin hayatına özen göstermemiş olması askeri mahkemece doğru saptanmış bir cürüm idi. Ancak aynı suçu Sovyet ve Amerikan komutanları da soykırım düzeyine ulaşmadan defalarca işlemişti. Bu devasa savaşta en temiz savaşmış olanlar İngilizler idi.         

Manstein, Çöl Tilkisi Erwin Rommel ya da Orgeneral Heinz Guderian kadar savaşta suçsuz ve temiz kalamamıştı. Ancak Rommel’in ve Guderian’ın komuta yerleri ve zamanları da Manstein kadar talihsiz değildi. Manstein bu devasa savaşta cephe gerisindeki Nazi idaresi ile çatışmamayı tercih ederek belki de vicdanen insanlığa karşı suç işlemişti diyebilirim.

Manstein, savaş sonrasında Sovyetler Birliği’ne karşı NATO’nun Avrupa’yı savunabilmesinin temeline 1942-1944 dönemindeki doktrini ile katkıda bulundu. Bundeswehr’in gölge komutanı olarak her zaman anıldı. Doğum günlerinde NATO’nun üst düzey komutanları eksik olmaz idi.

Manstein’ın eski kurmay subayı General Hans Speidel, 1957-1963 döneminde NATO’nun Avrupa Merkezi Kuvvetleri komutanı olacaktı. Manstein bu dönemde de bazıları tarafından NATO’nun gölge komutanı olarak isimlendirildi. Speidel Hitler’i devirmeyi hedefleyen başarısız 20 Temmuz darbesinde aktif görev almış ancak Guderian ve Rundstedt’in müdahalesi sayesinde feci bir sondan kurtulmuştu. Aşağıda Speidel ve Manstein’ı Ağustos 1943’te beraber görüyorsunuz.

Speidel NATO Avrupa kara kuvvetleri komutanı Paris’teki karargahında iken…

Manstein 1973 yılında hayata veda edecekti. Ölümü ile tüm günahları ve başarıları ile son Prusya Mareşali de tarih sahnesinden ayrılacaktı. Manstein tüm yukarıda belirttiğim hususlara rağmen, modern askeri tarihin en parlak stratejisyeni idi. Rakibi olan Sovyet mareşalleri dahi anılarında Manstein’dan övgü ile bahsetmişlerdi.

 

Ne yazık ki II. Dünya Savaşı’nın yanlış tarafında savaşmıştı…   

Burak Köylüoğlu

Mail listesine katılın

Yeni yazılardan haberdar olun.

Teşekkürler! Kayıt oldunuz.

Üzgünüz. Kayıt olamadınız.

İLGİLİ Yazılar

error: Tüm içerik koruma altındadır!