Ukrayna Savaşı: Tehlikeli Bir Ekonomik ve Jeopolitik Oyun

Burak Köylüoğlu

Rusya Federasyonu’nun Ukrayna’yı işgale başlaması, karmaşık ekonomik, jeopolitik ve siyasi faktörlerin bir arada olgunlaşmasının sonucudur.

  • ABD ve AB’nin 1991-2004 arasında askeri, politik ve ekonomik olarak eski Varşova Paktı ve SSCB ülkelerine doğru genişlemesi,
  • Batı Dünyası’nın jeopolitik fay hatlarını göz ardı ederek, dünyaya demokrasiyi ve Batı tipi kapitalizmi yayma idealizmi,
  • Rusya’nın 2014 sonrası Ukrayna’nın kontrolünü sağlamak için topyekûn bir savaşı göze alarak ekonomik, askeri ve politik anlamda seferber olması,
  • Ukrayna’nın siyasi liderlerinin Batı’nın ekonomik ve politik desteğini alarak Rusya’nın taleplerine karşı direnebileceğini varsayması,  
  • Pandemi döneminin son iki yılda küresel jeopolitik fay hatlarındaki birikmiş gerilimi gölgelemiş olması,
  • Pandemi sonrası artan küresel enflasyonun ve yükselen enerji fiyatlarının Rusya için uygun bir ekonomik pencere yaratması,
  • Çin-Rusya ekseninin iş birliğinin ve Şangay İş Birliği Örgütü’nün artık olgunlaşmış olması,

Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başlamasının yukarıdaki faktörleri göz önüne aldığımız zaman kökeninde uzun ve planlı bir süreç olduğu açık.

Fitili yakan ise Ukrayna yönetiminin, Putin’e karşı zamansız ve ortaya konan bahsin oldukça yüksek olduğu siyasi bir poker masasına oturmuş olmasıdır. Kriz öncesinde, eski bir tiyatro oyuncusu olan 44 yaşındaki Volodimir Zelenski, ABD’nin açık, AB’nin zımni desteği sayesinde Rusya ile eşit koşullara sahip bir satranç müsabakasına oturduğunu varsaymıştı. 

Ancak “Reel Politik” kavramında satrancın kuralları işlemez ki bu yalın gerçeği 60 yıllık yarı profesyonel satranç oyuncusu olan Putin çok iyi bilmektedir.

Çünkü uluslararası politika arenasında bazı oyuncular her zaman kuvvetli eller ile, diğerleri zayıf kartlarla oyuna başlarlar. Ukrayna lideri oyunun aslında bir poker oyunu olduğunu, kartlarının zayıf geldiğini ve ortadaki bahsin Ukrayna olduğunu anlamamıştı. Üstelik Rusların böyle bir oyunda bahsi ani bir şekilde yükseltme gibi huyları olduğunun farkında değildi

Putin’in ise birçok Batılı lidere göre “Reel Politik” kavramını daha iyi kavramış olduğu açıktır ama bu poker oyunundaki bahsi fazla hızlı arttırmış ve Rusya’yı uluslararası dünyada saldırgan ve ne yapacağı belli olmayan bir kabadayı durumuna düşürmüştür.

Ancak Putin’in en büyük hatası, Ukrayna’yı başına Rusya yanlısı yöneticiler getirerek ülkeyi basitçe kontrol edebileceğini varsaymasıdır. Kuşkusuz, Rusya ve Ukrayna’nın yaklaşık 1100 yıllık kültürel ve lengüistik birlikteliği olduğu gibi, Ukrayna Sovyetler Birliği döneminde zorla pasifize edilecek kadar kuvvetli bir bağımsızlık eğilimine sahipti.

Naziler 1941 yılında Sovyetler Birliği’ni işgal ettiği zaman, hatırı sayılır sayıda Ukraynalı bağımsızlık düşü ile Almanlara destek olmuştu. Hatta Ukraynalı işbirlikçiler savaş sırasında Sovyetler Birliği’nin en genç ve parlak komutanlarından 1. Ukrayna Ordular Grubu komutanı Mareşal Nikolai Vatutin’i bir baskın (15 Nisan 1944, Kiev) ile öldürmüşlerdi.

Sovyetler Ukraynalı direnişçileri savaştan yıllar sonra  1950’lerin ortasında tam olarak baş ağrısı olmaktan çıkarabilmişti.  

Putin ülkesinin politik ve ekonomik kısıtlarını göz ardı etmeyi tercih ederek, Ukrayna’yı zorla yola getirmeyi tercih etti. Putin’in tercihi; Stalin’in 1945-1946’da Polonya’ya, 1948-1949’da Çekoslovakya’ya zorla Sovyet yanlısı rejimini yerleştirmesi örneğini; Khrushcev’in 1956’da Macaristan’a, Brezhnev’in 1968’de Çekoslovakya’ya askeri müdahalesi yöntemi ile büyük benzerlik taşıyor.    

Bu krizi, beceriksizlikler üçgeni olarak düşünürsek, üçgenin son köşesi olan ABD’yi (ve yakın müttefiki İngiltere’yi) unutmamalıyız. Biden yönetiminin Batı Dünyası’nın küresel çapta benzer modellerini oluşturma idealizmi, Ukrayna meselesinin temel taşlarından biridir.

Rusya’nın arka bahçesi olarak gördüğü Ukrayna’nın; Batı’ya ekonomik anlamda entegre olmasının, Batı silahları ile ordusunu modernize etmesinin ve hatta NATO’ya katılmasının Rusya tarafından gerekirse silah kullanılarak engelleneceği belliydi.

Amerikalılar 1962 Küba Füze Krizi’nde, Küba topraklarında yerleştirilmiş Sovyet nükleer füzelerini, Sovyet personelini hava taarruzları ile vurmayı ve ardından gerekirse Küba’yı işgal etmeyi göze almışlardı. Küba Füze Krizi bir nükleer savaşa tırmanabilecek bir jeopolitik risk idi.

Amerikalıların Ukrayna’yı NATO üyesi olarak görme hevesini kavramış olan Kremlin’in, Küba Füze Krizi örneğini de anımsayarak, iş Rusya açısından ileride daha fazla zorlaşmadan askeri müdahale seçeneğini kullanmaya karar verdiği anlaşılıyor.

Üstelik Rusya’nın önünde Baltık Cumhuriyetleri’nin 2004 yılında NATO’ya girişi gibi başka bir örnek bulunuyor. NATO böylece Rusya’nın ikinci büyük şehri St. Petersburg’un 160 km. yakınına kadar sokulmuştur.

Her ülkenin kendi kaderini askeri, politik ya da ekonomik olarak belirleme hakkının olduğu bir kuraldır ancak “Reel Politik” kavramının görünmez ama her zaman işleyen anayasası bu kuralların üzerindedir. Acı ama gerçek…    

Haklı olarak yöntemleri oldukça eleştirilmiş olan Trump yönetiminin “Reel Politik” kavramına Biden yönetiminden daha fazla hâkim idi ki, Trump’ın garip ve alışılmadık uygulamaları en azından ABD açısından doğru bir hedef olan Çin’i ekonomik anlamda hedef alıyordu.

Biden yönetimi ise, Ukrayna krizi ile önemli bir stratejik hata yaparak ABD’nin esas rakibi olan Çin’i dizginlemek yerine, Rusya ile çatışmayı birinci öncelik haline getirmiş oldu. Böylece 1945’ten sonra ilk defa savaş sirenleri yeniden Avrupa’ya geri geldi.

Amerikalıların hesabı modern taşınabilir tanksavar ve hava savunma sistemleri sağlayarak Ukrayna’nın savunma kapasitesini artırmak ise de Rusya’nın askeri kapasitesi ülkeyi zahmetsizce işgal etmeye yeterli idi.

Nitekim Ruslar, savaşın ilk aşamasında Kiev yakınındaki Hostomel (Antonov) havaalanına, paraşütçü kuvvetleri ve taarruz helikopterleri ile taarruz edip, tutabilecek güçte olduğunu göstermiş, Rus zırhlı birlikleri ülkenin ikinci büyük şehri Harkov’u iki kıskaç kolu ile kuşatmış, Kırım’dan kuzey eksenine doğru başlayan Rus ileri harekâtı stratejik önemdeki Kherson kentrine ulaşmıştı.

Amerikalılar, Ukrayna gibi stratejik yönden savunulması çok zor bir coğrafyayı savaşın içine itmişlerdi. Rusların, eski Sovyet “Deep Operations” tekniğinin modern bir versiyonunu kullandığını görüyoruz: Ukrayna’ya çok noktadan taarruz eden zırhlı birliklerin, arkasında çok daha güçlü stratejik rezervlerin tutulduğunu ve bu taarruz noktalarında taktik başarıların stratejik başarılara dönüşme olasılığını görüldüğü anda gerideki tutulan stratejik rezervlerin serbest bırakılarak bu noktalara yoğunlaştıracağını öngörüyorum.

Rusların geleneksel olarak doktrini olan güçlü zırhlı birlikleri, topçu ve çok sayıda güdümsüz roketler ile desteklemesinin yanı sıra, Amerikalıların her iki Irak savaşında kullandığı “Shock & Awe” doktrinini sınırlı olarak kullanarak, savaşın başında Ukrayna’nın askeri ve ekonomik sistemlerini yoğun balistik ve cruise (alçaktan ses hızı altında, daha yatay seyir çizen) füzeleri ile vurma kapasitesine de sahip olduğu anlaşılıyor.

Nitekim Kiev yakınındaki bu büyük havalimanına hava indirme harekâtı ile taarruz etme kararı, Kiev’in savunma sistemlerinin ortadan kolayca kaldırılmış olduğunu gösteriyor.   

Amerikalıların Rusya gibi bir askeri potansiyele sahip bir ülkenin karşısına, Ukrayna’yı silahlandırarak Rusya’yı harekata itmiş olması ABD’nin bu poker oyunundaki blöfünün görüldüğünü gösteriyor.

Ukrayna’ya verilmiş olan modern tanksavar silahları olan Javelin ve NLAW silahları ile Stinger yerden havaya hedef alan füzeleri; Rus ordusunu duramaz ancak sadece Rus harekâtını yavaşlatır ve kayıplarını arttırır.

Nitekim Kiev’in savunulması için halka silah dağıtılması ve Molotof kokteyli yapılmasının önerilmesi Ukrayna’nın askerî açıdan çaresizliğini ve karşı karşıya kalınan trajedinin ölçüsünü gösteriyor. Ne yazık ki eğer Ruslar büyük şehirleri kuşatmak yerine, metropol savaşını tercih eder ise sivil kayıplar daha da çok artacaktır.

Diğer yandan, Rusların bu yazının kaleme alındığı saatlerde Kiev ve Harkov’un metropol alanına girdiğini görüyoruz.

Rusya’ya karşı yaptırımlar sanıldığı kadar işe yaramayabilir.

Rusya’nın Batı ekonomik sisteminden ve hatta SWIFT sisteminden çıkarılması, Rus bankalarını varlıklarının dondurulması, Rus Merkez Bankası ve Hazinesi’ne yönelik yaptırımlar ile Rusya’nın ihraç ettiği enerji ve emtia ürünlerine getirilen sınırlamalar oldukça kapsamlı ve Rusya’ya karşı belli boyutta zarar vericidir. Ancak tüm bunların etkisinin sınırlı olduğunu bilelim. Nedeni basittir. Rusya finansal yaptırımları delmek için Çin’in dev finansal sistemini kullanacak.

 Ruslar yaptırımların kısa vadeli zararını ise Ukrayna’nın özellikle sanayi ve maden olarak zengin bölgelerini elinde tutarak ve enerji, maden ve tahıl fiyatlarındaki artış ile karşılamaya çalışacaktır. Nitekim Rusya’nın ihracatının %54’ünü enerji ve yakıt ürünleri, %11’ini metal ürünleri, %8’ini kimyasallar, %8’ini tarım, makine ekipmanı %6’sını ve ağaç ve kâğıt ürünleri %3.5’unı oluşturmaktadır. Pandeminin son evresinde bu ürün grupları fiyat esnekliği katılaşmış ve ürün fiyatlarındaki artış Rusya’ya ihracat rekorları kırdırmıştı. Savaş bu ürünlerin fiyatını arz sorunu ve piyasa riskinin artması daha da katılaştıracak.  

Avrupa Kıtası, doğalgaz gereksinimin yaklaşık %40’ını Rusya’dan karşılıyor. Avrupa, Rusya’dan gelen doğalgazı LNG ile yer değiştirmeyi deneyebilir ancak kısa vadede satılmamış LNG kontratı (ki bu piyasanın %70’i uzun vadeli kontratlardır) bulsa dahi LNG depolama ve çevrim kapasitesi sorununa kolay bir çözüm bulunamayacaktır.

Tamamlanmış olan Nord Stream 2 gaz hattının askıya alınması önemli olsa da, şu an gelir getirmediği için kısa vadede Rusya’yı ekonomik olarak tek başına zorlayıcı olamaz.          

Rusya 2014 yılından beri öyle ya da böyle bir yaptırım zinciri ile uğraşıyor. Örneğin Amerikan kurumları son sekiz seneden beri USD bazlı Rus kâğıdı alamıyor. Bu yaptırımlar şu an ikincil tahvil piyasasına genişlese de Rusya zaten yabancı borca olan gereksinimini azaltmış durumda. Son data (14 Ocak 2022) bize Rusya’nın 631 milyar USD rezervinin olduğunu gösteriyor. Üstelik BoR (Bank of Russia) rezervinin sadece %6.6’sı USD cinsinden, ağırlık altın, Çin, Japon, Fransız ve Alman hazine kağıtlarında.

Üstelik bu kağıtların ve diğer likit rezervin, Rus bankacılık sistemindeki muhabir banka değerleri gibi çoktan “güvenli” yerlere kaydırılmış olduğu belli. Yani Batı finansal sisteminde dondurulacak Rus varlığı bulmak kolay olmayabilir. Nitekim Rusya Varlık ve Servet Fonu’nun 183 milyar USD varlığının kompozisyonu ve tutulduğu yerler de 2021 yılı ortasından beri değişmekte idi.     

Hiçbir zaman unutmayın modern dünyada savaşın gelişini uydu görüntülerinden ve paranın izini ve kompozisyonunu izleyerek anlayabilirsiniz.        

Rusya’nın belli finansal kurumlarının SWIFT sisteminden çıkarılması yaptırımı, Rus ekonomik ve finansal sistemine vurulmuş önemli bir darbedir. Ancak Ruslar muhtemelen Çin’in kendi ödeme sistemi olan CIPS’e kayacaktır. Şu an SWIFT sisteminin 400 milyar USD yıllık hacme sahip olduğu düşünülürken, CIPS yıllık 50 milyar USD hacime sahiptir. SWIFT ABD’nin (ve Batı’nın) büyük bir gücüdür ama SWIFT’in silah olarak kullanılması diğer ülkelerin CIPS’e kayışını hızlandıracaktır.

Rusların elindeki 350 milyar USD AB varlığı ise hem Rusya hem de AB için başka bir baş ağrısıdır. Avrupa bankalarının da elinde 56 milyar USD Rus yükümlülüğü bulunuyor. Bu anlamda Euro’nun savaş başladığından beri USD, Yen ve CHF’e karşı neden sert bir şekilde satıldığını anlıyoruz.  

Rusya’ya karşı yaptırımların, küresel enflasyonun yüksek olduğu ve büyük merkez bankalarının bilanço büyüklüğünün pandemi nedeni ile şişmiş olduğu bir noktada getirilmesi, küresel ekonominin sorunlarını arttıracaktır. Üstelik tüm dünyada artacak olan askeri harcamaların küresel enflasyona ve küresel borç yüküne etkisi pek de iyi olmayacaktır.

Bugünlerde 19. yüzyılın usta “Reel Politik” politikacılarının; Almanya Şansölyesi Otto von Bismarck ve İngiltere başbakanları Benjamin Disraeli ve William Ewart Gladstone gibi isimlerin eksikliği hissediliyor. Bu isimlerin tarih sahnesinden çekilmesinden sonra dünya hızla Birinci Dünya Savaşı’na doğru gitmişti. Bugün hayatta olsalardı bu politikacılar Batı ile Ukrayna’yı sadece ekonomik alanda yakınlaştırmayı tercih ederdi. Askeri ve politik anlamda ise Ukrayna Rusya’nın etki alanında bırakılırdı.

Bugün Batı kendi yetiştirdiği meşhur diplomatlarının öğretilerini unutmuş görünüyor. Hiç olmazsa Biden, Macron ve Johnson; 1945 sonrasında Finlandiya’nın ve Avusturya’nın statüsünün nasıl belirlendiğini hatırlasalar…

II. Dünya Savaşı sonrasında Stalin, Roosevelt ve Churchill; Finlandiya ve Avusturya’nın statülerini, ekonomik anlamda Batı Blokuna entegre ama politik ve askeri açıdan kesinlikle ve tamamen tarafsız olma şartı ile belirlemiş, bu iki ülke bir anlamda silahsızlandırılmış ve nötr bir saha olarak belirlenmişti. Avusturya ve Finlandiya halen NATO dışındadır.

Putin ise, Rusya’nın Sovyetler Birliği’nin küresel askeri yeteneklerine sahip bir güç olmadığını, Rusya ekonomisinin korkutucu düzeyde tahıl ürünleri, maden, çelik, emtia ve enerji ürünleri gibi küresel katma değer zincirinin en basit elementlerine dayandığını ve  Rusya’nın Batı sisteminden dışlanmasının uzun vadede çok daha büyük maliyetler getireceğini hesaba katmalıydı.

Bu yazının son satırlarını kaleme alırken, Ukrayna krizinde oyun teorisinin en sert ve tehlikeli yönteminin yani “chicken game” ‘in oynandığını gösteren bir haber okuyorum. Rusya nükleer güçlerini alarm durumuna geçirmiş durumda.

Bu krizden güçler dengesinin prensipleri açısından uzun vadede en karlı çıkacak ülkenin, Çin Halk Cumhuriyeti olduğu açıktır.

Burak Köylüoğlu

Mail listesine katılın

Yeni yazılardan haberdar olun.

Teşekkürler! Kayıt oldunuz.

Üzgünüz. Kayıt olamadınız.

İLGİLİ Yazılar

error: Tüm içerik koruma altındadır!