Uygarlık tarihinde pek az olay Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimleri kadar çarpıcı bir etkiye sahiptir.
Fransız Devrim Savaşları (1792-1802) ve ardından başlayan Napolyon Savaşları (1803-1815) bazı tarihçiler tarafından dünya savaşlarının ikincisi olarak (ilki 1756-1763 arasındaki Yedi Yıl Savaşları) tanımlanır. Gerçekten de bitmek tükenmeyen bu savaşlar dizisinin tarafları; Avrupa’nın ile Afrika ve Asya’nın bazı bölgelerini kapsayan muazzam bir alanda çarpışmıştır.
Napolyon Bonaparte ve Fransa’nın kesin yenilgisi sonrasında; 1815 yılında toplanan Viyana Kongre’si bu uzun savaş dönemini tamamlayacaktır. Kongre, adil bir barış anlaşması ve yeni bir uluslararası düzen ile sonuçlanır. Viyana Kongresi, İngiltere’nin yeni dünya düzenindeki tek süper güç olarak konumunu saptarken, diğer büyük güçlerin de uluslararası düzendeki nispi etki alanlarını doğru bir şekilde belirler. Mutlak olarak yenilmiş olan Fransa’ya da uluslararası sistemde büyük bir güce yakışan bir yer tahsis edilir. Viyana Düzeni, küresel bir savaşı I. Dünya Savaşı’na kadar engelleyecektir.
1815 Viyana Düzeninin mimarları modern diplomasi tarihinin en başarılı diplomatları içinde yer alan ilk Fransız başbakanı Prens Charles Maurice de Talleyrand (1754-1838) ile Avusturya dışişler bakanı Prens Klemens von Metternich (1773-1859) ’dir. Uluslarası diplomasinin temelleri bu iki büyük devlet adamının presipleri ile atılacaktır.
Fransız Devrim Savaşları başlamadan önce, Dünya’da iki önemli iktisadi gelişme kök salmaktadır. Bunlardan ilki I. Sanayi Devriminin öncüsü olan icatlardır. İngiltere’de tarımın mekanize olmasını sağlayan gelişmelerden hemen sonra, James Watt’ın geliştirdiği çeşitli buhar makineleri üretim fonksiyonunun sanatkarlıktan, sanayi üretimine dönüşmesinin yolunu açmıştır.
İkinci önemli iktisadi gelişme ise merkantilist ekonominin yerine gelen klasik ekonomi anlayışıdır. Adam Smith’in kapısını açtığı bu yeni düşünce akımı David Ricardo, Jean Baptiste Say, John Stuart Mill gibi iktisatçılar ile zenginleşmiştir. Serbest piyasa ekonomisi, ekonomik büyüme, “laizess Fairre”, liberal ekonominin kavramları bu düşünce ile tanımlanmıştır.
I. Sanayi Devrimi’nin İngiltere’de ortaya çıkmış olması tesadüf değildir. Bir ada ülkesi olması nedeni ile kaynaklarını pahalı bir kara ordusuna bağlamak zorunda olmaması, kömürün yaygın olarak bulunması, kömür ocaklarının akarsulara yakın bir şekilde yer alması ve en önemlisi ekonomik gelişmenin en önemli yapı taşı olan düşünce özgürlüğü ve eğitimde Dünya’nın öncüsü olması gibi faktörler İngiltere’de bir araya gelmiştir.
I Sanayi Devrimi; kömür enerjisi kullanımı, buharlı makineler, demiryolunun icadı, buhar gücü ile işleyen gemiler, rötarlı iplik üretimi ve dövme demir üretimi ile müthiş bir üretim kapasitesi ve verimlilik artışı sağlayacaktır.
Sanayi devrimi ve klasik ekonomi kavramları yeni iki sınıfın doğmasını sağlar. Geniş halk kitleleri serflikten işçiliğe geçer. Üretim araçlarını elinde tutanlar; ham madde, enerji, emek ve üretim araçlarını kullanarak burjuvaziyi oluşturur.
Viyana düzeni ve Endüstri Devrimine ilk reaksiyon beklenmedik bir yerlerden gelecektir. Fransız Devrimi kadar önemli iki devrim olan ve tüm Avrupa’yı saracak olan 1830 ve 1848 Devrimleri, aynı zamanda sosyalizm ve sosyal demokrasinin tohumlarını atacaktır.
Karl Marx, ilk önem eseri olan “Komünist Manifesto’yu 1848 Devrimi sırasında kaleme almıştır. Daha sonraki yıllarda Marx, başyapıtı olan Das Kapital’i kaleme alacaktır.
Uygarlık tarihini yakından inceleyenler, devrimlerden çok büyük; iktisadi ve siyasi olayların dünya düzenini köklü bir şekilde değiştirdiğini gözlemler.
Dünya 1870’li yıllarda II. Sanayi Devrimi dönemine girdiği zaman, Birleşik Almanya’nın doğumu ve ABD’nin yükselişi tüm Dünya’yı derinden sarsacaktır.
Almanya, Roma öncesi dönemden beri 1871’e kadar siyasi bütünlükten uzak bir coğrafyayı temsil etmektedir. Fransa ve Avusturya’nın Almanya coğrafyası üzerindeki siyasi etkisi zayıflamaya başladığı 1815 sonrasında, coğrafyanın en güçlü devleti olan Prusya Alman prensliklerini yavaş yavaş etkisi altına alarak gevşek bir konfederasyon kurmaya başlamıştır. Ancak bu yapının siyasi bir birliğe dönüşü, Prusya’nın Demir Şansölyesi Otto von Bismarck döneminde olacaktır. Bismarck’ın hayal ettiği Almanya; üç yerel savaşın (Prusya-Danimarka, Prusya-Avusturya ve Prusya-Fransa Savaşları) ardından kurulacaktır.
Yeni Alman İmparatorluğu diğer büyük güçlerin dehşet ile fark edeceği gibi, daha kuruluş aşamasında dahi kıta Avrupa’sındaki herhangi bir büyük güçten askeri ve ekonomik olarak daha güçlü konumdadır. Ancak Bismarck, birleşik Almanya hedefini başardıktan sonra Almanya’nın Avrupa’daki yerini sağlamlaştıracak barışçıl ve ustaca örülmüş müttefiklik anlaşmaları ile yoluna devam edecektir. Bismarck’ın baş yapıtı; Üç İmparatorlar Ligi olarak bilinen Almanya-Rusya-Avusturya blokudur. Bu bloka İtalya da katılacaktır. Bu sayede Almanya’nın en büyük rakibi ve bir zamanlar Kıta Avrupa’sının süper gücü olan Fransa tek başına kalmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri’nin ise Sanayi Devrimi sırasındaki göz alıcı gelişiminin temel nedeni güney ve batıya doğru hızla genişlemesi ve özellikle Meksika-ABD Savaşı (1846-1848) sonucu edindiği yeni eyaletlerdir. Guadalupe Hidalgo Anlaşması ile ABD, çoğunlukla yerli halkın yaşadığı, neredeyse Batı Avrupa’nın eşdeğeri bir yüzölçümü sahip toprakları (örneğin Texas ve Kaliforniya eyaletleri) eline geçirmiştir. Ancak ABD’nin kuruluş prensipleri bu kadar büyük bir coğrafyaya yayılmış bir ülkeyi yönetmek için uygun değildir. Bir tarafta köle iş gücüne dayalı, ABD’nin ihracatının neredeyse tamamını yapan Güney Eyaletleri; diğer tarafta ise sanayi devriminin prensipleri ile önemli bir ekonomik güç haline gelen Kuzey Eyaletleri. Köleliğin kaldırılması meselesi ABD’de iki blok arasında kanlı bir iç savaşa yol açacaktır.
Amerika Birleşik Devletleri deyim yerinde ise, Amerikan İç Savaşından sonra yeniden kurulmuştur. Endüstrileşmiş ama amatör generallere sahip (Sherman hariç, Grant dahil) Kuzey eyaletlerinin, tarıma dayalı ekonomiye ve becerikli generallere sahip Güney eyaletlerinden oluşan ayrılıkçı konfederasyonu yenmesi tam 4 yıl almış, taraflar inanılmaz kayıplar vermiştir. Amerikan İç Savaşı ilk endüstriyel savaştır. ABD’nin bu savaştaki toplam ölüm olarak kayıpları; I. Dünya Savaşı ile II. Dünya Savaşı’ndaki kayıplarının toplamından fazladır. Napolyon’un unutulmaz kehaneti bir defa daha ispatlanmıştır: “Savaşı en parlak mareşallere sahip olan değil, en fazla topa sahip olan kazanır.”
ABD, işgal edilen Güney eyaletlerinin birliğe yeniden entegre edildiği yeniden yapılanma dönemi (Reconstruction, 1865-1877) ile birlikte iç savaş sırasında büyüyen savaş sanayinin yaratmış olduğu kapasitenin demiryolu ve yatırım malları için üretim yapar hale gelmesi sonucu ABD ilk defa 1871’de GSYH olarak dünyada ilk sıraya yükselmiştir.
ABD’nin daha sonradan yükselişini daha da ivmelendirecek başka bir sanayinin de temelleri tam bu dönemde atılmaktadır. John D. Rockefeller yeni bir enerji kaynağı olan petrol üzerine müthiş bir tröstün temellerini 1869’da atar. İleride Standart Oil adını alacak bu tröst 1911 yılında kanun zoru ile dağıtılana kadar Amerikan petrol sektörünün %90’nını elinde tutacaktır.
İngiltere 19. Yüzyılın bu aşamasında şüphesiz olarak dünyanın siyasi ve ekonomik lideridir. İngiltere’de doğmuş olan I. Sanayi Devrimi, bu ülkeyi tek kutuplu dünyanın lideri yapmıştır. Diğer yandan da İngiltere’den dünyaya yayılan aynı prensipler, ABD ve Almanya’da daha da büyük prodüktivite artışı yaratmış; bu iki devlet sürat ile büyüyerek çok kutuplu dünyanın temellerini atmıştır. İngiltere’nin temel stratejik açmazı buluşçusu olduğu demiryolu, buharlı makineler, elektrikli motorlar, vs.’nin aynı zamanda farkında olmadan ihracatçısı olmasıdır. Bu buluşların pek çoğu derhal kopyalanmış ve Alman ve ABD ekonomilerinde daha büyük kaldıraç etkisi yaratmıştır. Kısaca II. Endüstri Devriminin bileşenlerini aşağıdaki şemadan inceleyebilirsiniz.
Bugün ABD’li stratejisyenlerin dehşet ile Çin’in Batı Dünya’sının her türlü tekniğini kopyalayarak yükselmesini izliyor olmasının ardında 1860-1880 döneminde yaşanmış olan süreç yatar.
Birleşik Almanya’nın doğumu ile ABD’nin ekonomik yükselişinin yarattığı siyasi dengesizlik ve ekonomik dengesizlik ile I. Sanayi Devriminin yarattığı arz fazlası birleşerek ilk büyük ve modern iktisadi krizi tetikleyecektir. 1873 yılında başlayan Uzun Depresyon (Long Depression) gerçekten adı gibi uzun bir dönem olacak, tam 23 yıl sürecektir. 1873 krizine yol açan faktörler garip bir şekilde 1929 Büyük Buhranından daha çok 2008 Ekonomik Krizine benzer: Aşırı spekülatif yatırımlar (demiryolları), yüksek reel sektör borçluluğu, özellikle ABD’de oluşan yeni sanayi kapasitesi ile dünya piyasalarına bol ve ucuz malların akması (bugün Çin’in yaptığı gibi), yeni teknolojik gelişmelerin (II. Sanayi Devrimi) yaratmış olduğu sektörel bükülmeler (bugün Sanayi 4.0 ve yeni bilgi teknolojilerinin yarattığı bükülmeler gibi), yeni enerji kaynaklarının gelişimi (petrol ve elektrik), vs. 1873 Ekonomik Krizi II. Sanayi Devrimine hazır girmiş olan Almanya ve ABD’nin nispi gelişme hızını arttıracaktır.
II. Sanayi Devrimi elektrik, kimya, ulaşım ve çelik sektörlerinde devrim yaratır. Artık buhar enerjisi yerini yavaş yavaş elektik enerjisine, dövme demir ise yerini çelik sanayine bırakır.
Aşağıda I. ve II. Sanayi Devrimleri ile yaşanan ekonomik gelişmeyi inceleyebilirsiniz.
Bu rakamlar meşhur iktisatçı Angus Maddison’un (1926-2010) OECD bünyesindeki çalışmalarından alınmıştır.
II. Sanayi Devrimi olgunlaşırken, Almanya’nın demir şansölyesi Otto von Bismarck 1890 yılında 75 yaşındayken görevi bırakır. Yeni Alman İmparatoru genç II. Wilhelm, yaşlı şansölyenin ince ve usta diplomasisine sabır gösterecek olgunlukta değildir. II. Wilhelm, saldırgan ve genişlemeci politikalar ile müttefiki olan Rusya’yı Fransa’nın yanına (1894) itecektir.
Bismarck ölümünden tam 6 ay önce şu tarihi sözü söyler: “Jena felaketi (Prusya’nın Napolyon karşısındaki müthiş yenilgisi) Büyük Frederik ’in ölümünden tam 20 yıl sonra başımıza geldi. İşler böyle gider ise, benim ölümümden 20 yıl sonra Almanya’yı büyük bir çöküş bekliyor.”
Bismarck’ın kehaneti tamtamına 20 yıl sonra gerçekleşecektir. Almanya’nın kibirli dış politikası ve güçlü kara kuvvetleri daha sonra Fransa ve İngiltere’yi müttefik yapacak (Entente Cordiale, 1904), daha sonra İngiltere ile Rusya’yı bir araya getirecektir (1907).
Almanya ise Bismarck’ın prensiplerini tamamen kenara atmış; iki cepheli savaş için meşhur Schlieffen Planını hazırlamıştır. Buna göre Almanlar, Rusya seferberliğini tamamlamadan Fransa’ya taarruz edecek; Fransa’nın Almanya sınırındaki Epinal, Toul, Belfort ve Verdun’daki muazzam savunma sistemlerini Belçika ve Hollanda üzerinden çizecekleri geniş yaylar ile by-pass edeceklerdir. Plan başarılı olup, Fransa çöktüğü zaman; Alman Orduları sürat ile mükemmel iç hatları sayesinde geç seferber olacak olan Rusya’ya karşı kullanılacaktır. İngiliz kara ordusunun boyutunun ise savaşa etki etmeyeceği hesaplanmıştır.
Dünya, siyasi fay hatlarının geçtiği Alsace-Lorrraine ve Balkanlar’da oluşan krizler ile adım adım savaşa gidecektir. En nihayetinde 1914 Temmuz’unda ortaya çıkan siyasi kriz, beceriksiz diplomatik uvertürler sonucu bir ay içinde I. Dünya Savaşı’na dönüşecektir. Ne yazık ki Temmuz 1914’de; diplomasinin dümeninde İngiliz dışişler bakanı Sir Edward Grey hariç olmak tamamen amatörler bulunmaktadır. Üstelik askeri hiyerarşi Almanya ve Avusturya’da her iki ülke imparatorunu da gölgede bırakmış konumdadır.
Kıyamet makinesi geri dönülmez bir şekilde işleyecek, Dünya jeopolitiği ve ekonomik sistemi I. Dünya Savaşı ile kökten değişecektir.
Burak Köylüoğlu
Yeni yazılardan haberdar olun.