Bu kadar karmaşık bir dünyada; finansal ve ekonomik projeksiyonlar yapmak çok kolay değildir.
Ancak mesleğim gereği bu senaryoları oluşturmak zorundayım. Bu senaryoların anlamlı bir araç olabilmesi için hem küresel ekonominin hem de Türkiye ekonomisinin kendi değişkenlerini içermelidir. Okuyucularım şu gerçeği mutlaka göz önüne almalıdır: Tüm dünyada uluslararası politika ve yerel siyaset tüm ekonomik değişkenlerin önüne geçti ve bu değişkenleri doğrudan etkiler duruma geldi. Avrupa’da son büyük savaşın (II. Dünya Savaşı) üzerinden 78 yıl geçti. Soğuk Savaş tam 32 yıl önce bitti. Bir süper gücün doğrudan tarafı olan son savaşın üzerinden (II. Körfez Savaşı) 19 yıl geçti.
Savaş sadece bir insanlık trajedisi değildir. Yarattığı entropi ve belirsizlik, ekonominin arz ve talep dengelerini çarpıtır. Reel ekonomideki öngörülebilir üretim-arz-talep-tüketim-tasarruf değişkenlerini bozduğu gibi, finansal piyasalarda giderek yükselen bir volatilite oluşturur. Dünya üzerinde olağan kabul edilen katma değer yaratımını ve bu değerin yaratıldığı alanları değiştirir. Büyük savaşlar devrimler gibidir. Bir daha dünya asla eski düzenine dönmez.
Bu neden ile jeopolitik değişkenleri göz önüne almadan ekonomik senaryoları oluşturmak olanaklı değildir.
Bugünün dünyasında Ukrayna Savaşı ile ABD-Çin gerilimi, yüksek para tabanının yaratmış olduğu enflasyonist etki, Avrupa’nın karşı karşıya kaldığı ekonomik riskler küresel ekonominin kısa vadede değişimini etkileyen parametreler iken, seçim sürecindeki ekonomi uygulamaları da bir iş planı için dahil edilmesi gereken başka bir kısa vadeli değişken setidir. Meşhur ekonomist John Maynard Keynes’in şu sözünü unutmamalıyız: “In the long term, we are all dead.” Stratejik yönetim, her zaman kısa vadeli senaryoların ve uygulamaların uç uca eklenmesi ile uygulanmalıdır.
Finansal yönetim anlamında yaklaşımım, üst yönetimin her zaman küresel ve yerel ekonominin stratejik yönetimin önemli bir dış değişkeni olarak ele alması ve ekonomik parametreleri kurumsal finans yönetimi (corporate finance) ve hazine yönetimi (treasury management) içinde kullanması yönündedir.
Benim için, bir iş planı veya finansal strateji oluştururken ekonomik politikanın, neo-Keynesyen veya neo-Monetarist olması, genişlemeci veya sıkılaştırıcı ya da ortodoks veya heterojen olması sadece modele etki eder. Denklemi ve değişkenleri etkiler. Genelde bu yaklaşımım duygusuz ve soğuk bulunur. Yönetim kurulu ve üst yönetimin oyun alanı sektör ve kurumdan ibarettir. Hedefi ise şirketlerin değerini maksimize edecek stratejiyi ve uygulamaları oluşturmaktır.
Sık sık şu ekstrem örnekleri veririm: 1929 Büyük Buhranı sırasında Ford Motor Company ve DuPont gibi büyük kurumların nasıl bütçe ve iş planı yaptığını, 1971 Nixon Shock ile Bretton Woods Sistemi’nin çöktüğü sırada dev Amerikan petrol şirketlerinin hazine pozisyonlarını nasıl yönettiğini veya Mercedes’in üretim tesislerinin ağırlığının bulunduğu Stuttgart’ın 1943-1945 arasında Amerikan B-17’leri ile dümdüz edilirken nasıl maliyet kontrolü (financial controlling) yapmaya çalıştığını anlatırım.
Yatırımlarımı da bu şekilde yönetirim. Tüm dünyada bireysel ve kurumsal yatırımcının (en büyük finansal kurumlar dışında) ölçek ve enformasyon dezavantajına sahip olduğunu kabul ederim. O yüzden her zaman pozisyonların orta ve uzun vadeli oluşturulmasını öneririm.
Tüm ekonomik tahminlerimde, yerel ekonomi için Türkiye Cumhuriyeti’nin görevlendirdiği kurumların açıkladığı rakamları kullanırım. Bu yaklaşımım çoğu için oldukça şaşırtıcıdır.
Hemen size taze bir örnek vereyim: Geçtiğimiz haftalarda yaptığımız bütçe süreç toplantısında 2023 kur, enflasyon ve faiz öngörülerini yerleştirmeye çalışırken, tahminlerime dayalı rakamları TÜİK, Hazine, TCMB verilerinden aldığımı belirttim. Katılımcılar, gerçekleşmiş ve öngörülen enflasyonu nasıl modellediğimi sordu. TÜİK’in web sitesini açılmasını istedim ve tahminlerimde kullandığım enflasyon verilerini hangi şekilde hesapladığımı açıkladım. TÜİK’in Yi-ÜFE ve Yurtdışı ÜFE verileri ile kontrol amaçlı olmak üzere Bloomberg Commodity Index (BCOM), Baltic Dry Index, FAO Food Price Index (FFDI), enerji için FRED’in yayınlandığı PNRGINDEXM endeksleri iç ve dış enflasyonist parametreleri ortaya koyuyordu. Enflasyonun parasal sebebini ise, benim gibi neo-Klasik öğretiye inanan dinazorlara yakışır şekilde, TCMB bilançosundan türettiğim parasal taban ile ölçtüğümü belirttim.
Bu örnek analizin tamamı kolay analiz edilebilir ve bedelsiz ulaşılabilir verilerden oluşuyor. Bedelli olarak veri aldığım kaynaklar Bloomberg, Y-Charts ve Trading Economics ile sınırlıdır.
Türkiye ekonomisini her zaman, tüm kritik rakamları bir arada kullanarak yorumlarım. Youtube’da kahvehane sohbeti usulü ile yorum yapan eski private banking veya yatırım bankacılığı kökenli ekonomistler gibi yarım saatlik bir videoda üç ya da dört veri seti ile asla yorum yapmam. Bunlar zaten aslen trader kökenli profesyonellerdir. Üretim-arz-iş gücüne katılım-talep-tüketim ve tasarruf gibi ekonominin orta ve uzun vadeli etkin değişkenlerini eksik yorumlarlar.
Bugünün dünyasında uluslararası politika, para politikası, hazine politikası ve vergi politikası tüm dünyada iç içe geçmiş durumdadır.
Diğer yandan eleştirdiğim tüm ekonomi uzmanlarını dikkatle dinler ve not alırım. Ekonomi karmaşık bir bilimdir. Birbirinden bu kadar farklı görüş ve yaklaşımın içinde her birinin kısa, orta ve uzun vadeli doğru saptamaları olabilir. Aynı zamanda yaklaşımlarındaki zayıf yönleri saptamak da mesleki olarak keyif vericidir. Yorumlarına güvendiğim Türk ekonomistlerin sayısı beşi geçmez.
Hoş dünya çapındaki meşhur Nobelli iktisatçıların yanılgıları çok daha büyük olmuştur. Mesela modern Keynesyen kulübe mensup dünyanın en seçkin ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Paul Krugman ile Prof Dr. Joseph Stiglitz 1990’lı yıllarda küreselleşmenin en önemli isimleri arasında yer alırken, yüksek küresel büyüme, düşük enflasyon için Çin’in küresel ekonominin üretim üssü haline getirilmesini savunmuşlardı. Bu yaklaşım yirmi yıl boyunca başarılı olmuş gibi görünse de, ABD için başka bir istenmeyen bir sonuç yarattı. Çin 1990-2022 arasında Batı’ya rakip ikinci bir eksen oluşturacak kuvvete ulaşmıştı.
Neyse yeniden finansal yönetim prensiplerime ve yönetim yaklaşımıma döneyim.
Küresel ve yerel ekonomide halka açık olmayan verilerin etkisini ise, Hercule Poirot gibi yap-boza temel verileri oturttuktan sonra, kalan görünmez parametreleri tahmin etmeksizin, bunların sisteme olabilecek etkisini hesaba katarım. Her zaman da Sherlock Holmes’un şu prensibi kullanırım: Eğer şüphelinin suçu işlediğini ispat edemiyorsanız, tüm diğer şüphelilerin suçsuz olduğunu kesinlikle ispat ediniz. Geriye kalan, suçu ispat edilememiş şüphelinin suçu işlediği gerçeğine ulaşırsınız.
Her zaman modellerimi tanımlar üzerine kurarım: Hazine yönetimi yaklaşımımın dayandığı tanım şudur: Türkiye’nin şu anki ekonomi yönetimi prensibi, faiz ve kuru aynı anda kontrol etmeye çalışan, “Olanaksız Üçleme” Teorisine uygun bir şekilde üçüncü parametre olan kambiyo ve sermaye parametrelerinin mevzuat ile düzenlendiği, Hazine ve Maliye Bakanlığı merkezli bir heterodoks politikadır. Kambiyo ve sermaye hareketleri hem sınırlamalar hem de teşvikler ile beraber yürütülen ve hızlı karar alınan düzenlemelere dayanmaktadır. Eğer profesyonel bir yönetici iseniz, bu koşullar, şartlar ve teşviklerden oluşan kapsamlı mevzuatı modellerinize ve kararlarınıza entegre edersiniz. Çünkü bu model paranın maliyetinin genel ve homojen bir şekilde piyasada oluşması yerine, likiditenin ve paranın maliyetinin farklı kompartımanlarda oluşması anlamına gelir. Bu mevzuata hâkim olmayan yöneticiler, hazine yönetimi yapamaz.
Bu modelin kesinlikle birçok farklı ekonomi kulübünün öğretilerinden esinlenmiş olduğunu biliyorum: Merkezi planlama devletçi öğretiden, zorunlu karşılıklar ve TL likiditesi yönetimi monetarist teoriden, ekonomik büyüme hedefi ve işsizliği sınırlama amacı ile KGF kredilerini ve devlet teşviklerini kullanma yöntemleri Keynesyen öğretiden, kredi mekanizmalarını ticareti tevsik eden fatura ve belgelere dayandırma yönlendirmesi klasik İslami ekonomik yaklaşımından, vs. Benim için herhangi bir ekonomik modelin anlamı, hangi zaman dilimi içinde kurumun stratejik yönetimine, kurumsal değere (corporate valuation) ve hazine yönetimine etkisidir.
Kurumsal yönetimdeki yaklaşımım klasik stoistik felsefeye dayanır. İçinde bulunduğum koşulları iyi analiz eder ve buna göre karar alırım. Tüm kararlarımın hataya açık olduğunu baştan kabul ederim. Meşhur ekonomist John Maynard Keynes gibi gerektiğinde “When the facts change, I change my mind, what do you do sir?”, “Gerçekler değiştiğinde, düşünce ve kararlarımı değiştiririm. Siz ne yaparsınız?” sözünü ifade ederim.
Bu nedenle tüm bütçeler dahil, finansal analiz ve planlama fonksiyonlarını statik ve geleneksel temeller yerine dinamik, senaryo bazlı ve “operation research” temeline oturturum. “Operations Research” bilimini bize yüksek lisans öğreniminde mükemmel bir şekilde öğretmiş olan, çok sonradan Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin rektörü olacak olan Prof. Dr. Ahmet Acar’ı bu vesile ile anıyorum.
Hazine yönetimi yaklaşımım tam anlamı ile sayısal bir sisteme dayanır. Sistemin ilk amacı üç temel finansal risk noktasını elden geldiğince sigortalamaktır. Bu üç temel risk noktası şunlardır: Maliyetler-giderler-gelirler, varlıklar-yükümlülükler ve nakit girişleri-nakit çıkışları-nakit fazlasının yatırımı-nakit eksiğinin borçlanılması. Bu risk noktaları kur, faiz ve likidite değişimleri açısından sigortalanmalıdır.
Bu gerçekleştikten sonra, hazine yönetimi yetki aldı ise, bilinçli olarak açılan pozisyonlara dayanmalıdır. Bu pozisyonların sonucunun hesabını açıkça verilmeli, denetlenmeli ve tartışılmalıdır.
Kurumlarda açılan hazine pozisyonlarının, bankaların hazine hareketlerinin sonuçları gibi basit blotter kayıtları şeklinde sisteme akmalıdır. Her pozisyon mutlaka bir stop-loss veya profit-realization noktalarına sahip olmalıdır. Tüm hazine kararları bir aktif pasif komitesi biçiminde, bir finans uzmanının dahi düşüncesini ortaya koyacağı çok seslilikle alınmasını sağlanmalıdır.
Gelelim muhasebe, kayıt ve yasal uyum tarafına. Muhasebe ve kayıt sistemi benim için ilk derecede önemli bir fonksiyondur. Kurumun en önemli verileri burada işlenmeye başlar. Şu sözü çok sık kullanırım: “Kurumun finansal iç kontrolü, belgeleri kayıt altına alan muhasebe uzmanı ile başlar.” Muhasebe yönetimi; vergi tabanlı finansal tablolara, beyannamelere ve IFRS tablolarına akan verinin sağlığı ve sınıflandırması gibi çok önemli bir görevi vardır ki, Türkiye’de çoğu kurumda bu unutulur. Kapsamlı bilgiye sahip, çok hızlı değişen vergi mevzuatına sahip muhasebe yöneticileri kurumun pırlantaları gibidir. Kafasını kuma gömmüş muhasebe yöneticilerinin nasıl fazla vergi ödediklerini veya hataları ile nasıl vergi cezalarına sebep olduklarını çok iyi bilirim. İyi muhasebe bölümlerinin ve yöneticilerinin yeri her zaman bende ayrıdır.
İyi bir bağımsız denetim hizmeti ve vergi tam tasdik ve müşavirlik danışmanlığı ödenen bedelin kat be katını kuruma kazandırır. Tam tasdik tarafındaki kapsamlı bir hizmet, görünmez birçok yasal uyum riskini sigortalamakla kalmaz, vergi dünyasının kritik gri alanlarında dava açıp, kazanmanızı da sağlar.
IFRS benim için sadece bir yasal uyum aracı değil, kurumsal finans yönetiminin en değerli verisidir. Tüm finansal planlama ve analiz (FP&A) buraya dayanır. İyi bir IFRS sistemi olmayan yapı, finansal veri kullanılarak yönetilemez.
Finansal planlama ve analiz (FP&A) ise, finansal yönetimin ve üst yönetimin en kritik aracıdır. Stratejik yönetimi besler. Doğru araçların kullanıldığı FP&A kurumsal performansın rotasını gösterir. Kapsamlı bir FP&A fonksiyonu olmayan bir kurum finansal veriler ile faaliyet verilerini beraber yorumlayamaz, bu iki veri seti arasında ilişkiyi kuramaz. Kurumsal bir yapıda FP&A bir uçağın gösterge paneli gibidir. Ama iyi bir FP&A bölümü hiçbir zaman finansal dashboardlar kullanmaz. Bu araçlar güzel görünümlü ama tembellik yaratan araçlardır.
Kurumsal finans yönetimi tüm bu araçların, fonksiyonların, bölümlerin, ekibin ve yöneticilerin birbiri ile mükemmel bir şekilde örüldüğü bir tasarıma dayanır. Bu nedenle Türkiye’de çoğunlukla “mali işler direktörlüğü/bölümü/grubu” ile anılan bu kritik bölüm şirketlerin önemli düşünce merkezleri içinde yer alır. Kurumsal finans yönetiminin; üretim teknolojileri, marka yönetimi, R&D bölümleri gibi doğrudan katkısını ölçmek kolay değildir. Ancak kuvvetli bir kurumsal finans yönetimi her yönü ile kurumsal değeri mükemmel bir kaldıraç gibi yukarıya taşır.
Burak Köylüoğlu
11 Aralık 2022
Yeni yazılardan haberdar olun.