Dar kapsamda baktığımız zaman ABD ve Avrupa’da baş göstermeye başlayan bankacılık krizi bir dönüm noktası gibi yorumlanıyor ama bu bir dönüm noktası değil. Küresel ekonomi bu krizin daha başında. İş, merkez bankalarının bankaların kapital/sermaye zararlarını likidite pencereleri açarak fonlaması ile veya düzenleyici kurumların zayıf bankaların varlıklarını veya işkollarını (business units) satmaya zorlaması ile çözümlenebilir gibi gözükse de, sorun oldukça büyük.
Konuyu rakamlar ve tanımlar ile beraber inceleyelim:
Üç farklı banka, üç farklı banka batışı öyküsü
Yaklaşık 210 milyar USD aktif büyüklüğüne sahip Silicon Valley Bank’in batışı tam bir yönetim beceriksizlik örneğidir. Bu konudaki detaylı yazıma https://www.stratejivefinans.com/silicon-valley-bank-depremi/ buradan göz atabilirsiniz. Bu batışın kısa hikayesi, kısaca, uzun vadeli tahvilleri ve mortgage tabanlı varlıkları, kısa vadeli ve konsantre ve kurumsal mevduat ile fonlayarak aradaki vade uyuşmazlığının (maturity mismatch) doğal sonucu olan net faiz farklarını kar olarak yazmayı hedefleyen bir yönetim şekline bağlı idi. Banka üst yönetimi Pandemi sonrası faizlerin bu düzeyde kalacağını varsayarak, faiz swapları ile riski örtmemişti. İşin ironik tarafı ise faiz swaplarını kullansaydı da, bu kez riskin sigortalanması ile hedeflenen karın uçacağı doğal idi. Ukrayna Savaşı ile faizler yukarı gittiğinde, eldeki tahvil ve varlık stoku daha yüksek mevduat faizleri ile fonlanırken, uzun vadeli tahvil ve tahvil benzeri varlıkların değeri yükselen faizler ile yere çakılmıştı. Tabii bir de bankanın temel kredi portföyünün dayandığı tech-start uplarının piyasası Pandemi sonrası daralınca bu berbat bilanço yönetiminin sonu belli oldu. Bankadan fon çıkışı başlayınca, HTM (held to maturity, vadeye kadar tutulan) tahvillerin zararına satışı, bilançodaki harabiyeti ortaya koydu.
Gelelim patlayan ikinci banka Signature Bank vakasına. Bu banka 110 milyar USD ile Amerikan bankacılık sistemi içinde nispeten küçük bir banka. Asıl işi, taşınmaz geliştirmeye yönelik kredi portföyü olsa da, Pandemi döneminde kripto varlıklara yönelik saklama ve transfer işlerinde büyümüş idi. Özellikle bünyesindeki Signet ödeme sistemi aracılığı ile kripto varlık-USD girtiş çıkışlarını sağlayan önemli bir oyuncu haline gelmişti. Silvergate Bank’in SEN ödeme sistemi ile Signet’in ABD’de toplam 2 trilyon USD hacminde USD-kripto varlık transferi yapmış olduğu (Forbes) düşünülüyor. Signature Bank aslında Amerikan kripto varlık yatırımcıları için ABD dolarına giriş-çıkış yaptığı önemli bir kapı idi. Ancak bankaya, neredeyse bir dolandırıcılık vakası olan büyük bir kripto varlık borsası FTX ile olan garip iş ilişkisi ve kara para aklaması suçlamaları ile el konulması, piyasaya bomba gibi etki yarattı. Signature Bank vakası, kötü bir banka yönetimi vakasından çok, belli finansal suçların işlendiği bir vakaya benziyor. Nitekim bankanın bir likidite krizi geçirip, geçirmediği dahi belli değil. Bankaya el koyan New York State Department of Financial Services, bankanın finansal verilerinin güvenilir ve bütünlükten uzak olduğunu açıkladı. Signature Bank olayı, kripto varlıkların mevduat olarak tutulmasını ve USD-kripto varlık transferlerini zorlaştıracak. Silvergate, SEN ödeme sistemini 3 Mart 2023’te kapattığını açıklamıştı. Amerikan regülatörlerinin, başta FDIC (Federal Deposit Insurance Corporation, Federal Mevduat Sigorta Kurumu) olmak üzere, bankalara kripto varlıklardan uzak durma konusunda uyarılarının sıklaştığını not edelim. ABD’de kripto mevduat tutulmasının zorlaşması, off-shore’a kaçışı tetikleyecektir.
Gelelim Credit Suisse vakasına. İsviçre’nin ikinci büyük bankasının zora düşmesi şaşırtıcı değildi. Uzun zamandan beri banka hakkındaki söylentiler, Twitter’a kadar düşmüştü. Mart 2022-Mart 2023 arasında hisse senetleri tam %74 değer kaybederken, bankanın 5 yıllık EUR CDS’i bir yıl içinde 98 baz puandan 1000+ baz puanlara yükselmişti. Hisse değerindeki aşırı düşüş ve CDS’in ani yükselmesinin ne anlama geldiğini iyi biliyorsunuz.
Credit Suisse vakası diğer vakalardan oldukça farklıdır. Bir zamanlar fon ve vergi kaçakçılığının en güvenli limanı olan İsviçre bankacılık sistemine, ABD başta olmak üzere, OECD ülkelerinin yaptığı yoğun baskı sonucunda İsviçre bankaları önemli tazminatlar ödemek zorunda kalmıştı. İsviçre’nin ikinci büyük bankası olan Credit Suisse yıllar boyunca para aklama, vergi kaçakçılığına aracılık etme ve yasal uyum sorunları nedeni ile başı dertten ve tazminatlardan kurtulamadı. Risk yönetimi anlamında da Archegos Capital Management ve Greensill Capital skandallarında milyarlarca dolar para batıracak kadar beceriksizdi. Yıllar boyunca bilançosu, kaynağı belirsiz fonların çıkışı ile küçülen bankanın varlıkları küresel finans sisteminde 54. sıraya yani 2. Lige düşmüş idi. Bankanın dört ana iş kolu olan özel bankacılık (private banking), varlık yönetimi (asset management), servet yönetimi (wealth management) ve yatırım bankacılığı (investment banking) giderek kan kaybetse de, grubun yatırım bankacılığı iş kolu az görülen bir felaketti.
Credit Suisse’in probleme girmesi finansalları (https://www.credit-suisse.com/about-us/en/reports-research/annual-reports.html) giriş düzeyde okuyabilenler için sürpriz değildi. 2022 yılında 14.9 milyar CHF (CHF/USD 1.08) netleştirilmiş geliri olan bankanın 18.1 mia TL toplam gideri olan bankanın 3.2 milyar CHF vergi öncesi zararı mevcuttu. Netleştirilmiş gelir içindeki net faiz geliri 5.3 milyar CHF, komisyonlar ve aracılık gelirleri 8.8 milyar CHF olan banka, hazine faaliyetlerinden (treasury trading) net gelir elde etmek yerine 450 mio CHF zarar etmiş. Personel giderleri 8.8 milyar CHF olan bankanın bilançosu küçülürken yaklaşık 50,000+ olan çalışan sayısı azalmamış hatta bir parça artmış. Credit Suisse yatırım bankacılığındaki felaket ölçüsünde zarar olmasa da, satılması veya parçalanması gereken bir yapıdaydı. Ancak yatırım bankacılığında 4.6 milyar CHF gelire karşın 31. milyar CHF zarar edebilmek gerçekten özel bir yönetim becerisi gerektiriyordu.
Şimdi ne olacak?
Aslında ne olacağı çok basit. Ukrayna Savaşı, Yeni Soğuk Savaş ve yüksek enflasyon ortamı devam ederken, Amerikalılar başta olmak üzere ve Batı Bloku’nun finansal sektöründe sert bir “yapıcı yıkıma” izin vermesi olanaksız. Öngörülerimi aşağıda paylaşayım:
- ECB politika faizini 16 Mart 2023 tarihli son toplantısında 50 baz puan arttırdı. ABD’de küçük ve orta ölçekli bankalarda sorun varken, AB’de bazı büyük ölçekli bankaların bilançolarında sorun var. Ancak AB regülasyonu, ABD’deki küçük ve orta ölçekli bankalara uygulanan regülasyona göre çok daha sıkı. ECB ortodoks bir merkez bankası gibi davranarak, enflasyon ile mücadele ile son kredi sağlayıcı (lender of last resort) görevlerini ayrıştıracak gibi görünüyor.
- ABD’de ise durum daha farklı. Amerikan bankacılık sisteminin orta ve alt kesiminde sorunlar birikmiş durumda. Bu segmentte tam 4700 banka (evet doğru okudunuz, bunu açıklamak için bir Amerikan bankacılık tarihi yazısı yazmam gerekli) ve 10.5 trilyon USD bilanço büyüklüğü var. Ve bu bankalardan bir mevduat çıkışı. Bu segmentteki en kritik bankalardan biri de meşhur Charles Schwab’ın kurucusu olduğu Charles Schwab Corp.
- Bu segmenteki bankalara likidite sağlamak için FED hızlı davrandı. FED’in bilançosu geçtiğimiz hafta tam 300 milyar USD arttı. Bazı ekonomistler buna yeni bir QE (quantative easing yani parasal tabanın tutarsal büyümesi) diye isimlendiriyor. Bankalar bu yöntem ve çok daha büyük ölçekle kurtarılacaksa, belli varlıklarda yeni bir boğa piyasası başlaması olasılığı var. Nitekim altının 2000 USD/ons düzeyine dayanması bu beklentinin satın alınması anlamına geliyor.
- FED’in faiz arttırımına ara vermesi ve hatta yaz aylarında faiz indirimine gitmesi beklentisi oluşuyor. FED bu kadar yüksek bir enflasyon ortamında likidite enjeksiyonu ve faiz arttırımına ara verme yönünde eş yönlü politikalara giderse, enflasyonun ipini elinden kaçırabilir. Bu da sorunu aylar sonra çok daha büyük bir noktaya getirebilir. Benim tahminim FED’in önümüzdeki toplantıda %0.25 baz puan artış ile yetineceği yönünde.
- Petrol fiyatları ve emtialar (commodities) bankacılık krizinin, küresel boyutta resesyon yaratacağını fiyatlıyor. Ham petrol yılbaşından beri %16, emtialar ağırlıklı ortalama olarak %10 düştü. Brent petrol varil başına 72 USD düzeyinde ki, savaştan önceki seviyenin de altında.
- FED bankacılık sektörüne yönelik fonlamasını artık tahvillerin/tahvil benzeri varlıkların nominal değeri üzerinden yapacak. Evvelden tahvil/ tahvil benzeri varlıkların teminatına bir teminat iskontosu (collateral haircut) yapıyordu. Artık bu fonlama ile bankacılık sektörü mevduat kaybetse de, prensip olarak likidite sorunu çekmeyebilir. Ancak bu yöntemin daha önemli yan etkileri var.
- Amerikan Hazinesi ve düzenleyici kurumları sürat ile sorunlu bankalara veya bunların varlık paketlerine yeni ve sağlam alıcılar bulmaya çalışacak. Meşhur yatırımcı Warren Buffet’ın kapısı dahi çalındı. İsviçre’de ise UBS muhtemelen biraz daha naz yapıp 1 milyar USD tutarlı teklifini arttırıp, Credit Suisse’in önemli bir bölümünü alacak. Tabii çöp olan yatırım bankacılığı tasfiye olacak. FDIC ise muhtemelen mevduat sigortasını çok daha yüksek bir bedele ve sigorta vadesini 2 yıl vadeye çıkaracak.
- Bankacılık krizini en yakından izleyenlerin arasında sadece Washington, Londra, Berlin veya Tokyo değil Moskova ve Beijing (Pekin/Peking isminden Çinliler pek hoşlanmıyor) de var. Bankacılık krizi, Çin-Rusya blokunun bugünün müthiş jeopolitik oyununda elini güçlendirdi. Çin’in elindeki (2022 kapanışı ile) tuttuğu 860 milyar USD Amerikan tahvili (tepe nokta 2012, 1.3 trilyon USD, Reuters) tam bir stratejik kart.
- Krizin gidişini ölçeceğimiz yer altın, Bitcoin, S&P500, Dow Jones, DAX, FTSE, vs. değil. ABD tahvil piyasasını izlemek gerekiyor. ABD 10 yıllık, ABD 2 yıllık tahvilleri yakın izlemek gerekiyor.
Daha işin başındayız.
Burak Köylüoğlu
19 Mart 2023
Yeni yazılardan haberdar olun.