Japonya’nın Yıkımı: Pasifik Savaşının Sonu

Burak Köylüoğlu
  1. Modern Japonya’nın Doğumu
  2. Japonya’nın Bunalıma Giden Yolu
  3. Japonya’nın Pasifik Kumarı: Pearl Harbor Saldırısı
  4. Pasifik Savaşının Dönüm Noktası
  5. Japonya’nın Yıkımı: Pasifik Savaşının Sonu

 

Bir önceki yazımda, (Japonya’nın Pasifik Dramı: Savaşın Dönüm Noktası) Japonya’nın 1941-1942 yıllarındaki göz alıcı başarılarını ve savaşın dönüm noktasını anlatmış idim.

1943 yılı boyunca giderek artan ABD’nin gemi ve uçak üstünlüğü ile karşısında, Japonya Marshall ve Gilbert Adalarını tek tek terk etmek zorunda kalır.

ABD, 1942 sonunda Japonya’yı gemi ve uçak teknolojisi anlamında yakalamış, 1943 yılından itibaren de sayısal ve nitelik anlamında Japonya’ya karşı karada, denizde ve havada üstün duruma geçmiş idi.

Özellikle Japonya’nın 1941-1943 arasında deneyimli pilot kaybı yerine konamayacak ölçüde idi. O dönemde bir savaş pilotu ancak 2-3 yılda yetişebiliyordu.

Yamamoto’nun ölümünden sonra, Japon Hükümeti, Japon Birleşik Donanmasını ABD donanması karşısında riske atmama kararı verir. Bu neden ile 1942 sonundan, 1944 ortasına kadar, 1.5 yıl boyunca, Coral Seal, Midway ve Guadalcanal’daki büyük deniz savaşlarının benzeri tekrarlanmaz.

1943 başında Japonların tatsız bir şekilde fark ettiği üzere, ABD savaş gemileri radar kullanarak, Japonların deniz savaşlarındaki gece üstünlüğünü de elinden almıştır.

1943 sonunda adadan adaya atlayan Amerikalılar, Tarawa Atolünde kötü bir sürpriz ile karşılaşır. 17 uçak gemisi, 12 zırhlı savaş gemisi ve 8 ağır kruvazör ile havadan ve denizden ağır bir şekilde bombalanan Tarawa’da direniş olmayacağını düşünen Amerikalılar, sadece 76 saat süren savaşta 6,300 adam (3,300’ü ölü) kaybederler. Üstelik Tarawa, ince ve uzun bir atol olup, en yüksek noktası sadece 3 metre olan bir kara şerididir. Pratik olarak savunulması tamamen olanaksız bir adanın ele geçirilmesi için, bu kadar büyük kayıp verilmesi Amerikan kamuoyunda bir sarsıntı yaratır. Amerikalılar, ilk defa Japon askerinin nasıl umutsuzca ve sonuna kadar çarpışabildiğini burada anlar. Amerikalılar ileride Japon askeri ile savaşmanın, çok büyük ateş gücü üstünlüğüne sahip olmalarına rağmen, ne kadar maliyetli olduğunu Mariana Adalarında, İwo Jima’da, Filipinler’de ve Okinawa’da tecrübe edecektir.

Solomon, Marshall ve Gilbert Adalarının kaybı ile, Japonlar 1944 yılı başında Mariana Adalarına kadar geri atılmış idi.

Mariana Adaları, fiilen batmaz bir uçak gemisi kimliğinde olmasının yanı sıra, Japonya’ya yaklaşık 2,500 km, Filipinlere de 2,600 km uzaklıkta idi. Mariana Adalarının kaybı Japonya’yı uzun menzilli bombardıman uçaklarının erişimine açacağı gibi, Filipinler’e yapılacak bir saldırı için düşmana bir üs niteliği taşıyacaktı.

Mariana Adaları, Japonya ve Japonya’nın Güneydoğu Asya’daki imparatorluğunun Pasifik’te yer alan savunma çizgisinin en kritik parçası idi.

1944 Haziran ayında ABD bir yandan Avrupa’da Normandiya Çıkarmasını gerçekleştirirken, diğer yandan Pasifik Okyanusunda Mariana Adalarına taarruz eder.

ABD Pasifik Donanmasının 7 büyük, 8 hafif uçak gemisinin içinde bulunduğu 129 parça savaş gemisine karşı, Japon Birleşik Donanması 5 büyük, 4 hafif uçak gemisinin dâhil olduğu 90 savaş gemisi ile karşılık verir. Bu muazzam hava ve deniz savaşında ABD sadece 120 uçak kaybetmesine karşın, Japonlar 3 büyük uçak gemisi ve 650 uçak kaybederler. Japon pilotlarının çoğu yeterli uçuş eğitimi dahi alamadığı için (Japonlar deneyimli pilotlarının neredeyse tamamını 1942-1943 döneminde kaybetmiştir.) tek tek havada avlanır. Bu savaştan sonra, Japon pilotları artık kamikaze denilen intihar görevleri için yetiştirilecektir.

Bir zamanların en üstün uçağı olan Mitsubishi Zero uçakları artık ABD’nin F4U Corsair ve F6E Hellcat uçaklarına karşı demode durumdadır.

Mariana Adaları, umutsuz Japon askerlerinin son adamına kadar savaşması sonrası 1944 Temmuz ayında düşer.

Mariana Adalarının düşmesi ile beraber “Jilet” lakaplı General Tojo ve hükümeti de istifa eder.

1944 yılı Ekim ayında ABD Pasifik Donanması 8 büyük uçak gemisi, 8 hafif uçak gemisi ve 18 eskort uçak gemisini çevreleyen yaklaşık 300 gemi ile Filipinler önündedir. Japonya’nın tahsis edebildiği donanma, kalan bir büyük uçak gemisi ve 3 hafif uçak gemisini çevreleyen 70 gemiden oluşmaktadır. Üstelik Japonya’nın tanker filosunun son üç yılda neredeyse tamamının yok olmuş olması nedeni ile Japon Birleşik Donanmasının ikmal edilmesi olanaklı değildir. Filo savaşmayıp Japonya’ya döner ise Endonezya’dan yakıt ikmali olanaklı olmayacak olup, Endonezya’ya yakıt için gitmesi halinde ise cephane ikmali yapamayacak durumdadır. Japonlar, üzerinde pek az uçağı olan kalan son uçak gemilerini yem olarak kullanıp, halen önemli bir silah gücüne sahip zırhlı savaş gemileri ile ABD uçak gemileri ve asker taşıyan çıkarma gemilerine yaklaşarak imha etmeyi planlamışlardır.

Leyte Savaşı, insanlık tarihinin en büyük deniz savaşı olarak kayıtlara geçer. Aynı zamanda Japon Birleşik Donanmasının son savaşıdır. Japonya, 4 uçak gemisinin yanı sıra, devasa 62,000 tonluk Musashi zırhlı savaş gemisinin de içinde bulunduğu 3 zırhlı savaş gemisini kaybeder. Filipinler’deki kara savaşı, savaşın sonuna kadar devam edecektir.

Japonya’nın asıl trajedisi yeni başlamakta idi.

Mariana Adalarını ele geçiren ABD, hızla bu adalara büyük bombardıman uçaklarının inişi için pistler yapmaya başlar.

Japonlar, daha 1944 yılı ilkbaharında tatsız bir gerçeği keşfeder. Himalayalar üzerinde devriye gezen bir grup Japon savaş uçağı, aniden üstlerinde dört motorlu devasa boyutta bir grup uçak görür. Daha önce bu kadar büyük bir uçak tipi görmemiş olan Japon pilotları, bu uçaklara yaklaştıklarında gözlerine inanamaz. Kanat açıklığı yaklaşık 45 metre olan bu uçakların, üzeri bir kirpinin dikenleri gibi silahlar ile kaplıdır.

Japon pilotların rastladıkları bu uçaklar, Amerikalıların üç yıldan beri geliştirdikleri Boeing B-29 “Super Fortress” ağır bombardıman uçaklarıdır. Bu uçaklar, 2 tondan 10 tona kadar bomba taşıyabilmekte, 10,000 metre irtifada uçabilmekte ve yaklaşık 7,000 km. havada kalabilmektedir.

Japon avı uçaklarının, B-29’ları önleme şansı yoktur. Japon uçakları, B-29’ların seyir ettiği irtifaya ancak kısa bir süre için çıkabilmekte, bu irtifada fazla kalamamaktadır. Japon uçaksavarlarının sadece en büyük çaplı olanları, B-29’ların uçtuğu irtifaya ateş edebilmektedir.

Mariana Adaları düştükten sonra, Japon şehirleri artık savunmasızdır.

1944 sonu ve 1945 başındaki B-29 taarruzları, Japon sanayi üretiminde arzu edilen hasarı yaratmaz.

Almanya’nın bombalanmasında deneyim kazanmış ve Pasifik Bölgesine nakil olmuş olan Hava Kuvvetleri generali Curtis LeMay, Japonya’ya olan hava taarruzunun stratejisini değiştirir: ABD artık napalm kullanarak Japon şehirlerini bombalayacaktır.

9-10 Mart 1945 gecesi yeryüzünde cehennemin kapılarının açıldığı gün olacaktır. Yaklaşık 300 B-29 uçağı, Mariana Adalarından kalkarak Tokyo’yu yangın bombaları kullanarak bombalar. O gece yaklaşık 100,000 sivil hayatını kaybeder. Daha sonra atılacak olan atom bombaları dâhil, tarihin en büyük can kaybına yol açan hava saldırısıdır.

ABD’nin Japonya’ya karşı Mart-Temmuz arasında düzenlediği hava saldırılarında neredeyse tüm büyük Japon şehirleri oturulamaz ve üretim yapamaz hale gelir. Bu saldırılarda yaklaşık 1,000,000 sivil hayatını kaybeder. Bu saldırılarda bombalanan şehirlerin bazı bölgelerinde alev fırtınaları çıktığı ve sıcaklığın 900 dereceyi bulduğu ifade edilir.

Amerikalı stratejisyenlerin Japon şehirlerinin nasıl yok edildiğini karmaşık istatistikler ile modellemiş olması, ilginç bir ayrıntıdır.

ABD Mart 1945’de, Japon Adalarının uzantısı olan İwo Jima ve Mayıs 1945 tarihinde Okinawa’yı çok kanlı geçen savaşlar sonucu ele geçirir. Artık demode olmuş Japon uçakları kamikaze olarak isimlendirilen intihar görevleri ile uçmakta, pilotlarına sadece 2 saat uçuş dersi verilebilmekte idi. Yakıt sıkıntısı nedeni ile, sentetik petrol üretimi ile uçaklar uçurulabilmekte, kutsal kiraz ağaçları da dahil pek çok bitki ve ağaç sentetik petrol üretimi için kesilmekte idi.

Okinawa Savaşı, aynı zamanda Japonya’nın batmaz olarak düşünülen devasa Yamoto zırhlı savaş gemisinin son görevine sahne olur. Yamato’nun son görevi üzerinde hava örtüsü olmaksızın, Okinawa’ya ulaşmak, burada karaya oturtularak dev topları ile Okinawa savunmasına destek vermek idi. 62,800 tonluk bu dev savaş gemisi limandan uğurlanırken, bu görevin bir intihar görevi olduğunu gemi mürettebatı ve uğurlayanlar çok iyi biliyorlardı. Nitekim dev gemi Okinawa’ya ulaşamadan 400 uçaktan oluşan bir taarruz ile batırılır.

ABD halen Japonya’yı kayıtsız şartsız teslim olmaya zorlayamamıştır.

Japonya’nın işgali için yapılan planlarda, Müttefikler yaklaşık 4,000,000 ölü ve yaralı olmak üzere kayıp vereceklerini (1,000,000’nu ölü) hesaplamışlardır. Bu harekatta, Japonya’nın kayıplarının ise sivil ve asker olarak toplam 10,000,000 rakamına ulaşabileceğini düşünülmekte idi.

ABD Başkanı Roosevelt’in ölümü üzerine ABD Başkanı olan Truman, Japonya’ya 26 Temmuz 1945 tarihinde Potsdam’da açık bir ültimatom vererek, Japonya’nın kayıtsız şartsız teslim olmasını, bu ültimatoma uymaması halinde Japonya’nın “daha önce karşılaşmadığı bir yıkım” ile karşılaşacağını bildirir.

Ültimatomda üstü kapalı bahsi geçen silahlar, atom bombalarıdır. Bu silahların geliştirilmesi için Almanya ve ABD-İngiltere devasa kaynaklar ayırarak yarışmış, Alman atom bombası programı beceriksizlik, kötü yönetim ve sabotajlar nedeni ile sonuca ulaşamamıştır. ABD-İngiltere atom bombası programı (Manhattan Project) ise yaklaşık 130,000 kişiden oluşan insan kaynağı ve 2016 değeri ile yaklaşık 25 Milyar USD harcama ile sonuca ulaşmıştır.

Truman, Stalin ve Churchill ile beraber olduğu Potsdam toplantısını, ilk atom bombasının başarı ile test edilmesini beklediği için iki hafta erteletmiştir. ABD Başkanı, Sovyetler Birliği’nin karşısında cebinde atom bombası kartı ile oturmak istemiştir.

Japonya’nın 3 gün sonra ültimatomu ret etmesi üzerine, 6 Ağustos 1945’de Hiroşima’ya atom bombası atılır. Bombanın atıldığı anda 80,000 kişinin öldüğü tahmin edilir.

9 Ağustos 1945’de Sovyetler Birliği Japonya’ya savaş ilan ederek yaklaşık 1,500,000 asker ve 6,000 tank ile Mançurya Stratejik Taaruzunu başlatır.

10 Ağustos 1945 tarihinde ise, halen kayıtsız şartsız teslim olmayı kabul etmemiş olan Japonya üzerine ikinci atom bombası atılır. İlk hedef olan Kokura Şehrinin üzerindeki bulut tabakasını gören atom bombasını taşıyan B-29, diğer hedef olarak tanımlanan Nagazaki üzerine bombayı atar.

Askeri cunta halen teslim olmayı reddetmesine rağmen, İmparator müdahale eder. Japon Halkı ilk defa, Japon İmparatorunun sesini radyoda duyar. Japonya Müttefiklere kayıtsız şartsız teslim olmuştur.

1854’den itibaren şaşırtıcı bir şekilde büyüyen ve bir süper güç olmaya yaklaşan Japonya’nın 1931-1945 arasında oynadığı kumar, Japonya’nın neredeyse yok oluşu ile sonuçlanmıştır.

Japonya’nın bu büyük yıkımdan sadece 45 yıl sonra (1990 rakamları ile) ABD GSYH’nın (GDP) yarısına ulaşıp, Batı Almanya’nın (Almanya’nın birleşmeden önceki) GSYH’sının tam 2 misli bir ekonomik büyüklüğe ulaşmış olması da ayrı bir hikayedir.

Daha da akıl çelen bir soru şudur: Japonya ulaşmış olduğu ekonomik ve bilimsel gücü, 1931’den sonra akıl ve sabır ile kullanmış olsaydı, bugün nasıl bir dünya olurdu?

Aynı soru, 1933-1945 arasında adım adım yok oluşa giden Almanya için de sorulabilir.

Bu yazı dizisi Japonya’nın 1854’den 1945’e kadar olan dramatik hikayesini anlatıyor.  Eğer bu yazı dizisinin tamamını okumak isterseniz:

Modern Japonya’nın Doğumu

Japonya’nın Bunalıma Giden Yolu

Japonya’nın Pasifik Kumarı: Pearl Harbor Saldırısı

Pasifik Savaşının Dönüm Noktası

Japonya’nın Yıkımı: Pasifik Savaşının Sonu

Burak Köylüoğlu

 

 

Mail listesine katılın

Yeni yazılardan haberdar olun.

Teşekkürler! Kayıt oldunuz.

Üzgünüz. Kayıt olamadınız.

İLGİLİ Yazılar

error: Tüm içerik koruma altındadır!