Küresel Ekonomi, 1970’lerde Yaşanan Stagflasyona Tuzağına Düşmez

Burak Köylüoğlu

Küresel ekonomide 1970’lerin stagflasyon; yani yüksek enflasyon, yüksek işsizlik ve düşük büyüme ortamının tekrarını yaşanacağını düşünmüyorum. Bu tez bugünün koşullarında iddialı görünebilir. Hemen tezimin gerekçelerini sıralayayım.

1970’li yıllarda yaşanmış olan stagflasyonun nedenlerinin hiçbiri ortada bulunmuyor: Küresel ekonominin kalbi olan ABD’nin prodüktivitesine olumsuz etki eden Vietnam Savaşı, Başkan Nixon’ın barış masasına oturmadan önce diplomatik kozlarını güçlendirmek için savaşı  tırmandırması (Kuzey Vietnam topraklarına karşı stratejik hava  taarruzları) , savunulamayacak duruma gelmiş Bretton Woods Sistemi’nin çöküşü ve ABD dolarının altına olan bağının kopması, Yom Kippur Savaşı’nı kaybetmiş Arap Ülkeleri’nin 1973 sonbaharında başlattığı  petrol ambargosu, Sovyetler Birliği’nde 1972 yılında yaşanan büyük kuraklık ve gıda arzının azalması.

Arap Dünyası’nın, İsrail’e ön baskın (preemtive strike) niteliğinde başlattığı Yom Kippur Savaşı’nı kaybettikten sonra artık 1948 sınırlarına askeri yönden dönüşünü olanaksız olduğunu görüp, 1973’te Batı’ya karşı petrol ambargosuna başlaması müthiş bir enerji şoku ve enflasyon sarmalı oluşturmuştu.

Petrol ambargosu orta vadede sonuç vermedi. Buy eylem, 1970’lerde Amerikan kaya gazı çıkarma (shale gas extraction) projesini tetiklediği gibi, 1970’lerde Batı Dünyası Arap Dünyası’nın birliğini kırmak için her enstrümanı kullandı. Sonuç ABD girişimi ile Mısır-İsrail arasındaki Camp David Anlaşması (1978) oldu.          

Bu tezi destekleyen bir diğer nokta ise son 50 yılda değişen ekonomi doktrinidir.

1945-1973 arasında Batı Dünyası’nın ekonomik doktrini, fiyat kontrollerine ve dikkatlice tanımlanmış kapsamlı regülasyonlara dayanan Keynesyen ekonomik modeli idi. Bu model meşhur ekonomist John Maynard Keynes’in 1929 Büyük Buhranı sonrası ortaya attığı ekonomi teorisine dayanıyordu ki, Keynes’in tezleri meşhur Amerikan “New Deal” programının temelini oluşturur.

John Maynard Keynes ve Harry Dexter White, Temmuz 1944’te Bretton Woods sistemini müzakere ettiği zaman yeni küresel ekonomik sistemin temeli Amerikan ekonomik liderliğini ön koşul olarak kabul edildiği, Amerikan serbest piyasa prensiplerinin de dahil edildiği bir Keynesyen sistem oluşmuştu.    

Vietnam Savaşı, ABD’nin 1960’larda ele aldığı dev sosyal reformları ve dev ticaret fazlası veren Batı Almanya ve Japonya’nın para birimlerinin değerinin ABD dolarına karşı paritesinin olması gerektiğinden daha düşük tutulması; Bretton Woods Sistemini çökertti.

1971 yılında Bretton Woods Sistemi çöktüğü zaman küresel sistemin büyük ticaret dengesi fazlası veren ülkelerin (Batı Almanya ve Japonya gibi) para birimleri değer kazanırken, ticaret açığı veren ülkelerin para birimleri hızla değer kaybetti. Bu etki yukarıda bahsetmiş olduğum petrol ve tahıl arzı sorunu ile birleşti.

Bu da enflasyonun bulaşıcı bir hastalık gibi yayılmasına neden oldu.

Enflasyon bir kere başını kaldırdığı zaman, tüm oyuncular kaybettiklerini geri almaya çalıştı: Fiyat ve ücret enflasyonu birbirini tetikledi. 1970’lerde sendikalar bugüne göre karşılaştırılamaz ölçüde güçlüydü.


2020’li yıllara gireken yaşanana fiyat artışlarının ardında çok farklı nedenler bulunuyor: Pandemi nedeni ile lojistik ve üretim zincirlerinde yaşanan kesintiler, kurumsal anlamda aşırı ekonomik optimizasyonun getirdiği stok yönetimi ve lojistik idaresindeki sorunlar, gevşek para tabanının spot ve vadeli fiyatlarını şişirdiği temel hammadde ve emtialar, nüfus artışına yetişemeyen gıda üretimi, Green Deal/Enviromental uygulamalarının son ürün maliyetlerini yükseltmesi ve parasal genişlemenin varlık fiyatlarını yukarıya taşıması.

Bugün Soğuk Savaş, güçlü sendikalar, Arap Ülkeleri’nin kurmuş olduğu bir petrol karteli fiilen yok. Soğuk Savaşı Batı Dünyası kazandı, sendikalar son 50 yılda eski gücünden çok uzak ve Arap koalisyonu Camp David Anlaşması (1978)-Arap Baharı (2010-2012) süreci ile çözüldü. Bugün Arap petrol üreticisi ülkelerin tamamı ABD’nin son derece güçlü olan etkisi altında.

Pandeminin ilk yılında bu ülkelerin ekonomileri talep düşüşüne bağlı düşen enerji fiyatları nedeni ile oldukça zorlanmıştı. 2021 yılında aşıların etkisi ile ertelenen talep, piyasaya geri döndüğünde, enerji fiyatlarının yükselişi (biraz da yukarıya fazla salınması, overshooting effect) doğal bir sonuç idi.

Fiyatların aşırı salınmasına aldanmayın, yakında OPEC’e üretim kotalarının arttırılması için bir Amerikan nasihati gelecektir. Arap Ülkeleri Amerikan dış politikasını iyi bilir: İlk önce “yol gösterici, öğretici ve ikna edici” nasihatler ile başlar, bunlar işe yaramazsa, nasihatler uyarılara dönüşür. Sonraki aşamalar için, 1950-2020 döneminde iyi bilinen pek çok örnek bulunmaktadır.

Bugün Arap Dünyası’nın ABD’ye karşı arkasında durabilecek bir Sovyetler Birliği yok. Rusya Federasyonu’nun bölgedeki gücü sınırlı ve Suriye eksenli.  

Üstelik ABD ve Batı Dünyası ve Çin; küresel ekonomide enerji fiyatları nedeni ile zamansız ve sert bir şekilde artan enflasyon ile karşılaşmayı istemeyecektir.

Günümüzün modern ekonomisinin bir özelliği de 2000’li yıllarda küresel ekonomiye Çin ve Hindistan gibi önemli oyuncular katılmış olmasıdır. Bu ülkelerin yaratmış olduğu kapasite ve ucuz işçilik o kadar muazzam etkiye sahipti ki, eski yaşlı Dünyamızın nüfusu 1970 yılında 3.7 milyar kişiden 2020 sonunda 7.8 milyar kişiye çıkmasına karşın, bu arz artışı sayesinde yıllar boyunca düşük enflasyon ve yüksek büyüme sağladı.

AB’nin yatırım malı sattığı; Okyanusya, Afrika ve Latin Amerika’dan hammadde alan, Ortadoğu’dan ve Rusya’dan enerji ürünleri tedarik eden Çin; 2000’lere girdiğimizde tüm dünyanın atölyesi unvanını almıştı.

Bu unvan modern ekonomi tarihi boyunca hep el değiştirdi. 1800’lerde İngiltere’nin, 1900’lü yılların başında İngiltere, Almanya ve ABD’nin ve 1940’larda ABD ve Sovyetler Birliği’nin, 1960’larda ise ABD, Batı Almanya ve Japonya’nın sahip olduğu bu unvan ilk defa bu kadar büyük nüfuslu ve neredeyse kıtasal büyüklükte bir devlete geçti.

Bunun küresel ekonomi ve enflasyon için anlamı şudur: Çin ekonomisi bir bisiklet gibidir. Bisikletin devrilmemesi için durmaması gerekir. Çin rekabetçi fiyatlar ile ihracat yaparak bu büyük kapasiteyi doldurmak ve iş gücünü çalışır durumda tutmak zorundadır. Bu da küresel enflasyonu, orta-uzun vadeli olarak baskılamaya devam edecektir.

Çin’deki ortalama ücret artış eğilimi, şu ana kadar kişi başı prodüktivite artışı ile dengelendiği için küresel enflasyona katkısı düşük gerçekleşmektedir.

Çin’in stratejik ve en uzun vadeli vizyonunun bir parçasının da Batı pazarına olan bağımlılığının azaltılması olduğunu not düşmeliyim. Ama bu hedefin gerçekleşmesi için daha yıllar var ve bu hedefe ulaşabilmek için Çin’in “Road and Belt Initiative” büyük projesi ile kendi ekonomik nüfus alanını kurması gerekir ki, ABD ve Batı Dünyası bu büyük gambit hamlesine mutlaka karşılık verecektir. Özet ile Çin ekonomisi Batı pazarına ihracat yapmaya bağımlı kaldığı sürece küresel sistemde enflasyon baskı altında olacaktır. Tabii buna ters çalışan başka bir eğilim daha var: Çin ve Hindistan’da orta sınıfa yükselen on milyonlarca kişinin yarattığı talep de bir yandan enflasyona aşağıdan baskı yapıyor.  

Günümüzdeki ekonomik yaklaşım; para ve bütçe politikası dengesi anlamında 1970’lerden oldukça farklı. 1970’lerde safi eski model Keynesyen model, kapitalist dünyayı stagflasyona karşı koruyamamıştı. ABD’nin 1970’lerde tarihinde ilk defa stagflasyona girmiş olduğunu not düşelim.

Bugün para ve bütçe politikaları daha esnek ve vadelere bağlı farklı hedefler ve araçlar taşıyan bir kimlikte. Kısa-orta vadede Keynesyen, orta-uzun vadede neoklasik akımın birleşimi olan bu politikalar (Neoklasik Sentez), 1970’lerin daha katı ve az araca sahip ekonomik yaklaşımından daha farklı.   

Küresel para tabanının, küresel GSYH/GDP’ye olan oranı görülmemiş bir ölçeğe gelmiş olmasına rağmen, bu eğilim aynı ölçüde maliyet enflasyonuna dönüşmedi. Bu mekanizmanın işleyişini önümüzdeki yazılarda anlatacağım.   

Esas mesele küresel enflasyonun yükselişi değil: Çin’de uzun bir süredir bozulan kredi pazarı, çeşitli varlıklardaki şişmiş olan balon, ülkelerin borç yüklerinin giderek ayrışması, yeni bir soğuk savaş modelinin ortaya çıkışı, jeopolitik fay hatlarında artan gerilim, kripto varlıkların sayıca artması ve bazı kripto varlıkların kripto varlık sınıfını oluşturan prensiplerden uzaklaşması, halen büyük ve sarsıcı küresel bir terör eyleminin gerçekleşme riskinin artması, gelişen ülkeler ile gelişmiş ülkeler arasında açılan ve kapanamayacak büyük makas, vs.   

Enflasyon aslında sabit ve pazarlık gücü az olan gelire sahip gerçek ve tüzel kişiler için bir görünmez vergidir. Yani enflasyon artışı ile servetler ve kapasiteler yok olmaz, sadece oyuncular arasında kazanım geçişi olur.

Küresel ekonomi için esas ve hızla yaklaşan tehlikeler dizisi başka türlü. Bunu da başka bir yazıda anlatmaya çalışırım.  

Burak Köylüoğlu

14 Ekim 2021

Mail listesine katılın

Yeni yazılardan haberdar olun.

Teşekkürler! Kayıt oldunuz.

Üzgünüz. Kayıt olamadınız.

İLGİLİ Yazılar

error: Tüm içerik koruma altındadır!