Stoizm’in ana prensiplerini yıllar önce Roma İmparatoru Marcus Aurelius’un “Meditasyonlar” (Ta eis heauton) isimli ölümsüz kitabında keşfetmiştim. Aslında bu kitabın bir ismi bile yoktu. Müthiş bir filozof olan İmparator, bu kitabı kendi düşünce ve prensiplerini kendine hatırlatmak için yazmıştı.
Marcus Aurelius Roma İmparatorluğu’nun son büyük imparatoru olarak tanımlanır. Aynı zamanda Pax Romana döneminin yani müreffeh ve barış içindeki imparatorluğun son lideridir. Aurelius’un ölümünden sonra dünyanın tek süper gücü üç yüz yıl boyunca geri çevrilemez bir gerilemeye ve çöküşe gidecektir.
Marcus Aurelius’u diğer imparatorlardan ayıran hatta büyük imparatorlar kulübüne alan özelliği, bilgeliğe ve felsefeye olan ilgisi idi.
Marcus Aurelius ismi size yabancı gelebilir. Hollywood’un çok izlenmiş olan filmler arasında olan, tarihi gerçeklerden epey uzak bir şekilde kurgulanmış, Russell Crowe’un başrolünü üstlendiği “The Gladiator” filmi bu bilge imparatoru kitlelere tanıtmıştı.
İmparator’un bu benzersiz eseri, diğer birçok eşsiz yazıt gibi imparatorluğun yıkılışı (Vizigotlar’ın Roma şehrini yağmalaması) ile tarihin karanlıklarına gömülmüştü. Hikâye şu ki, bu kitabın bir kopyası Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkentinde idi ve İstanbul fethedilince diğer bazı yazıtlar ile beraber İtalya’ya kaçırıldı. Kitap ilk defa 1558 yılında Heidelberg’de basıldı. Kitap, Batı Dünyası’nın düşünce ve felsefi sisteminin üst düzeyinde yer alan Stoizm düşüncesini en geniş anlamda anlatan eşsiz bir eserdi.
Kısaca Stoizm
Stoizm, meşhur bir filozofun deyişi ile, felsefe akımları içinde teoride kalmayarak, hayatın gerçeklerine ve sorunlarına pratik çözümler yaratan bir düşünce sistemidir. Bu düşünce sistemi, MÖ 3. yüzyılda Antik Yunan uygarlığında ortaya çıkmıştı. Ancak bu döneme ait tüm yazıtlar tamamen kaybolmuştur. Dilden dile, hocadan hocaya ve üstattan üstada aktarılan bu prensipler tam dört yüzyıl sonra, Roma İmparatorluğu’nun olgunlaştığı dönemde, büyük düşünürler Epictetus ve Seneca ile Marcus Aurelius tarafından ölümsüzleştirilecektir.
Hayata ve Dünya’ya olan yaklaşımı kesin bir gerçekçilik ve mantık ile ele alma prensibi üzerine kuruludur. Bu prensipleri Stoizm felsefesini bize tanıtan üç büyük düşünürün dilinden şöyle özetlemek gerekir:
I. İnsan kendi zihnine hükmedebilir, dış dünyadaki olayları tam kontrol edemez. Bunu kavrayan ve hayata uygulayanlar muazzam bir güce sahip olur. Marcus Aurelius, Meditations.
Bu prensip olayları ve gerçekleri ilk önce kabul etmeyi, sonra değerlendirmeyi, daha sonradan üstesinden gelecek kavramsal çözüm yaratmayı sağlar.
II. Erdem ve bilgeliğe ulaşmak bir hedef değil, bir görevdir. Marcus Aurelius, Meditations.
İnsan bilgelik ve erdeme ulaşmayı kişisel gelişim için değil, insanları ve olayları değiştirmek için hayatının içine yerleştirir.
III. Felsefeni ve bilgeliğini bana açıklama! Benimse ve uygula! Seneca, Bir Stoik’ten Mektuplar.
Bu prensip tüm kavramsal gelişimi ve ilerlemeyi teoride bırakmadan, hayata ve uygulamaya geçirme üzerine kuruludur.
IV. Bana çok kitap okuduğunu söyleme! Bana nasıl daha iyi düşündüğünü, daha dengeli ve erdemli bir insan olduğunu söyle. Kitaplar, zihnin egzersiz aletlerine benzer. Kitap okumak çok faydalıdır ancak kitaplardan öğrenileni zihnin içinde bırakmak büyük bir hatadır. Epictetus, Hayatı Yaşama Sanatı.
V. Hayatı önünde sonsuz yıllar varmışçasına yaşama! Ölümün gölgesi üzerine şimdiden (daha doğduğun gün) düştü. Sağlığın yerinde iken, en iyisini ol ve yap! Marcus Aurelius, Meditations.
Bilge imparator bize bu sözü ile zamanın en önemli sermaye olduğunu bir defa daha hatırlatıyor.
VI. Tüm düşüncelerini ve gayretlerini hedeflerine ulaşmak için odaklan. Hedeflerini hiçbir zaman gözden kaçırma. İnsanların kafasını karıştıran şey dış dünyadaki gelişmeler, yoğun çalışma ve efor değil, kendi ürettiği düşüncelerin çelişmesidir. Seneca, Zihnin Sükûneti
VII. Hayatının başarısı ve kalitesi, düşüncelerinin kalitesine bağlıdır. Marcus Aurelius, Meditations.
VII. Hayatta engeller yolu tıkamaz, hedefe ulaşılacak yol ve yöntemleri geliştirir. Bizzat engellerin kendisi bir yol haline gelir. Marcus Aurelius, Meditations.
VIII. Toplumlar ve kurumlar hakkında bir yargıya varmak istiyorsanız, olayları ve kavramlara kuş bakışı ile bakın: Evlilikler ve boşanmalar, kışlalar ve çiftlikler, doğumlar ve ölümler, köleler ve özgür insanlar, huzur veren alanlar ve gürültülü toplantılar, tüm çeşitli ırk ve ulustan insanlar, tüm inançlar, vs. Tüm kavramların ve olayların birbirine zıt ama uyum içinde bir arada yaşadığını göreceksiniz. Marcus Aurelius, Meditations.
Stoizm’in; Büyük Frederick, George Washington, Montaigne, Thomas Jefferson, John Stuart Mill, Disraeli, Stresemann ve Churchill gibi tarihin büyük isimlerine yol gösterdiğini not düşmem gerekir.
Stoizm’in prensiplerini; dünyanın gelmiş geçmiş en değerli kurumu olan Standart Oil tröstünün kurucusu John D. Rockefeller, Amazon’un kurucusu Jeff Bezos, GE’yi yeniden ayağa kaldıran ünlü “turn-around” CEO’su Jack Welch ve Apple’ın unutulmaz ismi Steve Jobs gibi isimlerin hatıralarına ve iş prensiplerine yansımış olduğunu bulabilirsiniz.
Stoizm düşünce sistemini, size felsefe dünyasının karmaşık labirentine girmeden yalın bir şekilde tanıtmaya çalıştım.
Ancak bu eşsiz düşünce sistemini tanıtırken eski bir Vietnam Savaşı gazisi ve savaş esiri Koramiral James D. Stockdale ‘in (1923-2005) Stoizm felsefesin nasıl sarılarak hayatta kaldığını anlatmazsam bu yazı eksik kalacaktır.
Bir Vietnam Savaş Esirinden Öğrendiğim Ders: Stockdale Paradoksu
Vietnam Savaşı, tarafların uyguladığı yöntemler itibari ile oldukça tartışmalı ve “kirli” bir savaştı.
James Bond Stockdale; Vietnam Savaşı’nın başlangıcında yarbay rütbesi ile görev yapan donanma pilotuydu.1965 yılında Tonkin Körfezi’nde Kuzey Vietnam denizindeki deniz hedeflerine taarruz ederken, uçaksavar ateşi ile düşürülerek savaş esiri oldu. Aşağıdaki fotoğraf esir düşmeden önceki son fotoğrafıdır.
Kuzey Vietnamlılar, yarbay rütbesindeki bir pilotu ele geçirmenin hevesi ile Stockdale’i başkent Hanoi’deki yüksek güvenlikli bir cezaevine naklettiler. Bu cezaevi, savaş esirleri tarafından alaycı bir şekilde “Hanoi Hilton” olarak anılan Hoa Loi cezaevi idi.
Kuzey Vietnamlılar, ele geçirdikleri Amerikan pilotlarını okulları ve köyleri bombaladıklarını itiraf ettirmek için sistematik bir işkence programı uygulayarak, propaganda savaşında üstünlüğü ele geçirmeyi hedefliyordu.
Stockdale savaş esiri olduğunda fiziki güç anlamında, diğer esirlere göre oldukça dezavantajlıydı. 42 yaşındaydı ve paraşütle atladığı zaman bacaklarından biri sakatlanmıştı. Ancak hayatta kalmak için önemli bir avantajı vardı: Savaştan önce Stoizm konusunda neredeyse felsefe doktorası tamamlayacak kadar bilgisi vardı.
Stockdale tam 4.5 yıl boyunca her gün ağır bir şekilde işkence görmesine rağmen, hiçbir zaman kırılmadı ve pes etmedi. İçinde bulunduğu koşulları ve dayanılmaz olarak düşünülen acıyı kabul ederek, pasif bir şekilde direndiği gibi, diğer Amerikalı esirleri de örgütleyerek kendi pasif direnişine kattı.
Kuzey Vietnamlılar, bir dönem işkenceyi kesip, tıbbi tedavi uygulayarak Stockdale’in görüntü itibari ile fiziken toparlanmasına izin verdi. Bu dönemin sonunda Stockdale’e yeni kıyafetler ve tıraş bıçağı verildi, temizlenmesi ve tıraş olması emredildi. Amaç Stockdale ve diğer pilotları başkent Hanoi’de halkın önüne çıkararak, bir propaganda filmi çekmekti.
Stockdale, propaganda malzemesi olmamak için verilen tıraş bıçağı ile alnını kesti. Görevliler yaralı alnını gizlemek için, Stockdale’e bere giydirmeyi denedi. Bunun üzerine Stockdale yüzünü bir tabureye defalarca vurarak kendisini tanınmaz bir hale getirdi.
Tam 4.5 yıl boyunca aralıksız ve tarif edilemez işkencelerden sonra, Stockdale pes etmeyince, kendi haline bırakıldı.
1973 yılında Paris Anlaşması’nın koşulları çerçevesinde serbest bırakıldığında, esarette 8. yılı dolmak üzere idi. Artık yürüyemediği gibi, tüm vücudu baştan aşağıya harap olmuştu. Aşağıdaki fotoğraf sekiz yıl sonra ailesine kavuştuğu anda çekilmiş.
Stockdale eve tam bir savaş kahramanı olarak döndü. Fiziki durumu masa başında dahi görev yapmasına engeldi. Ancak ABD Genelkurmayı, kendisini koramiral rütbesi ile emekli ederek şereflendirdi. Hatıratları ise Stoizm ’in kendisine nasıl yol gösterdiğini ortaya koyuyor.
Meşhur işletme bilimi yazarı James. C. Collins ile Stockdale ’in aşağıdaki diyaloğu size her şeyi özetleyecektir:
Collins: “Kimler bu zor esaretten sağ kurtulamadı?”
Stockdale: “Bu sorunun yanıtı çok açık. İyimserler başaramadı.”
Collins: “İyimserler mi? Cevabınızı anlayamadım.”
Stockdale: “Evet iyimserler başaramadı. Çünkü iyimserler Noel’de (25 Aralık) serbest kalacaklarına inanıyordu. Noel gelince Paskalya ’da (Nisan ayı içinde) esir değiş tokuşu olacağını söylediler. Paskalya gelince, Şükran gününde (Kasım ayının 4. Perşembesi) bizi bırakacaklar dediler. Şükran günü gelince Noel’de buradan çıkacağız dediler. Noel’de de kimse eve dönemeyince, tüm yaşama amaçları bitti ve başaramadılar.”
Stockdale’i hayatta tutan ve bu zor sınavdan geçiren temel, gerçekleri yadsımamak ve içinde bulunduğu koşulları kabul ederek, çözüm yaratmak üzerine idi.
Stoizm ve İş Yönetimi
Stoizm felsefesinin kurum kültürüne girmiş olduğu şirketlerde stratejik yönetim, risk yönetimi ve iç denetim ve kontrol vazgeçilmez konumdadır. Pazar ve sektör lideri olan kurumlar dahi kurumsal başarıyı orta ve uzun vadeli olarak korumanın, başarıyı kazanmaktan daha zor olduğunu göz önüne alır. Kurumun içindeki üst yönetim kısa vadeli hedefleri izleme yöntemi yerine, uzun vadeli kurum değerini maksimize etme ve yaratılan kurumsal katma değerin artışına odaklanır. Bu kurumlar için yüksek karlılık ve pazar liderliği aynı zamanda görünür ve görünmez çok sayıda riski üstlenildiğinin ve yönetildiğinin anlamına gelir. Stoizm felsefesi aynı zamanda üst yönetimin başarıdan sarhoş olmaksızın, başarısızlıkta ise aşırı kötümserlik tuzağına düşmeksizin etkin liderlerin öğretileri ile işler.
Türkiye’de bu felsefe kurumsal ölçekte yaygın değildir. Başarı çok çabuk parlatılır, engeller ve düşük performans çok çabuk kötümserlik duygusu oluşturur. Kurumsal yönetimde sayısal ve niteliksel performans dengeli bir şekilde izlenmez, daha çok kısa vadeli sayısal hedefler üzerine odaklanılır. Özellikle ekonomi gibi dış etkenlerin etkileri ya aşırı iyimser ya da aşırı temkinli bir yönetim şeklini tetikler.
Stoizm felsefesi Türkiye’deki pek çok kurumsal yapının kültürü ile çelişir. Pek çok kurumda, kurumun uzun vadeli performansı yerine kişisel performansın maksimize edilmesine öncelik verilir. Kurumun uzun vadeli yönünü ve başarımını ölçen sistemler olmadığı için, kurumlar kısa vadeli performanslarını uç uca ekleyerek, orta ve vadede karışık ve zikzak şeklinde bir seyir çizer. Kısa vadeli hedef maksimizasyonu, başarıya giden yöntemlerin geliştirilmesine engel olur. Risklere işaret edenler azınlıkta kalır. Kısa vadeli hedefler, orta ve vadeli kurumsal başarıyı sağlayacak yöneticileri ve iş yapma şekillerini geri plana atar.
Türkiye’de kapitalizmin oyununu, kapitalizmin kurallarını by-pass ederek oynamaya çalışan bir kurumsal kültür mevcuttur. Ancak unutulmamalıdır ki modern ekonomi ve kapitalizmin babası olarak bilinen Adam Smith, başyapıtları olan “The Theory of Moral Sentiments“ ve “An Inquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations” isimli eserlerinde Stoizm felsefesini temel taşı olarak kullanmıştır.
Burak Köylüoğlu
Yeni yazılardan haberdar olun.