
Günümüzün insanları modern politik ve ekonomik sistemin yaklaşık 20-30 yılda bir depremler ile sallandığını unutmaya eğilimlidir. Bu eğilim insanın doğasında var: İnsanoğlu her şeyin stabil ve sorunsuz yürüdüğü düşüncesinin rahatlığına inanmak istiyor.
Modern kapitalizmin zaman çizelgesi 2008 Küresel Finans Krizi’ne kadar insanın 25-30 yıllık döngülerini andırıyor. Beraber hatırlayalım:
- 1873 Uzun Resesyonunun bitişi, Geç Sanayileşme Dönemi ve I. Dünya Savaşı (1900-1918)
- Versay Düzeni, 1929 Büyük Buhranı, Keynesyen ekonomik düzeni, faşizmin yükselişi, II. Dünya Savaşı (1918-1945)
- Bretton Woods Sistemi, Soğuk Savaş ve Kapitalizmin Altın Çağı (1945-1971)
- Nixon Şoku, Bretton Woods Sistemi’nin çöküşü, Stagflasyon dönemi, Neo-liberal düzenin doğumu, Soğuk Savaş’ın bitişi (1971-1991)
- Tek kutuplu dünya ve tek süper güç dönemi, Küreselleşme, Küresel Finansal Kriz (1991-2008)
İşin garibi 2008 Küresel Finansal Krizi sonrası ekonomik ve politik değişimin hızı artıyor:
- Ekonomik durgunluk, merkez bankalarının bilanço büyütmesi, büyümenin toparlanması, ABD-Çin rekabeti, Ortadoğu’da Arap Baharı, jeopolitik gerilimlerin tırmanması, Rusya Federasyonu’nun jeopolitik düzene karşı reaksiyonu, göçmenler sorunu (2008-2019)
- Pandemi dönemi (2020-2022)
- Ukrayna Savaşı, Çin-Rusya eksenine karşı Batı Dünyası’nın saflarını sıkılaştırması, küresel enflasyon ve yüksek faiz dönemi, göçmen sorununun büyümesi (2022-2025)
- II. Trump Dönemi (2025 yılından itibaren) ve tarife savaşları
Dikkat ederseniz 2008 Küresel Finansal Krizi sonrası, dünyanın jeopolitik dengesi ve ekonomik düzeni bir türlü tam iyileşemiyor. Hatta kötüleşiyor.
2008’den sonra başlayan jeopolitik krizleri bir daha hatırlayalım:
- 2008 Rusya-Gürcistan Savaşı: Rusya Federasyonu’nun, Soğuk Savaş sonrasında oluşan düzene karşı reaksiyonunu gösteren ilk askeri müdahalesidir.
- 2010-2012 dönemi Arap Baharı
- 2011-2024 Suriye İç Savaşı
- 2013-2014 dönemi Ukrayna’da Rusya Federasyonu yanlısı yönetimin gösteriler sonucu iktidardan düşüşü.
- 2014 tarihinde Kırım’ın Rusya Federasyonu tarafından ilhak edilmesi. Bu olay bir dönüm noktasıdır. Rusya Federasyonu’na karşı ilk yaptırımlar başlamış ve Rusya G8’den çıkarılmıştı.
- 2016 yılında İngiltere’nin Brexit Referandumu ile AB’den ayrıldı.
- 2017 yılında Kuzey Kore’nin iki adet başarılı kıtalararası füze denemesi yaptı. Özellikle ikinci deneme Kuzey Kore’nin Amerika Birleşik Devletleri’nin büyük şehirlerini vurabilecek füze teknolojisine ulaştığını göstermişti. Aynı yıl Kuzey Kore ilk termonükleer silahı (hidrojen bombası) başarı ile denedi. Bu deneme, 9 Ağustos 1945 tarihinde Nagazaki’ye atılmış olan atom bombasının patlama gücünün en az 5 misli kadar enerji üretmişti.
- 2014-2020 dönemi Ukrayna’nın doğu bölgelerini içeren Donbas Bölgesi’nde savaş başladı. Ukrayna’dan fiilen ayrılan Donbas bölgesini oluşturan Donetsk ve Luhansk bölgeleri bağımsızlığını ilan ederek, Rusya’ya katılmıştı.
- 2022 yılında başlayan ve halen devam eden Ukrayna Savaşı
- 2023 yılında İsrail-Hamas-Hizbullah arasında başlayan ve halen devam eden yeni Orta Doğu Savaşı
Dünya’nın nabzının bu kadar hızlı attığı birkaç dönem var: İlki 1905-1913 arasında, I. Fas Krizi ile başlayan, II. Balkan Savaşı ile biten dönem, ikincisi ise 1936 yılında Almanya’nın Ren Bölgesi’ne asker sokması ile başlayan ve 1939 Ağustosu’nda Almanya’nın Polonya’ya ültimatom vererek savaşı başlattığı dönem.
Üçüncüsü 1948 yılında Çekoslovakya’da Sovyetler Birliği’nin organize ettiği komünist darbesi ile 1953 yılında Kore Savaşı’nın bitimine kadar olan dönemdir. Dördüncüsü ise 1956 Süveyş Krizi ile başlayıp, 1962 yılında Küba Füze Krizi ile biten dönemdir.
İlk iki dönem yani 1905-1913 ile 1936-1939 dönemlerindeki gerilimler, iki dünya savaşı doğurmuştu. 1948-1953 dönemi ise tam ölçekli bir Soğuk Savaşın başlamasına yol açmış, 1962 Küba Füze Krizi ise, dünyanın III. Dünya Savaşı’na en yakın olduğu noktayı belirlemişti.
Günümüzde ise jeopolitik ve ekonomik politikaların silah olarak kullanıldığı gerilimler bir arada yürüyor. Rusya-Ukrayna Savaşı ile Ortadoğu’daki savaş halen devam ettiği gibi, Trump yönetiminin gümrük tarifelerini bir rapier kılıcı gibi kullanması belirsizliği ve karmaşıklığı olağanüstü bir şekilde arttırdı.
Trump’ın Stratejisi
İlk önce Trump’ın neden bu kadar hızla programına başladığını anlatayım.
Trump’ın vizyonu, MAGA (Making America Great Again) yani tüm Amerikan sistemini ekonomik ve politik anlamda değiştirmek. Kendisi açıkça söylemese de George Washington’dan sonra ikinci güçlü ve etkili ABD Başkanı olarak tarihe geçmeyi hedefliyor.
MAGA’nın temel hedeflerini şu şekilde özetleyebilirim:
- Kritik endüstrileri korumak ve güçlendirmek
- Ek gümrük tarifeleri ve ikili ticaret antlaşmaları ile Amerikan ticaret dengesini iyileştirmek
- Amerikan üretim sektörünün kapasitesini ve çıktısını arttırmak, “fabrikaları eve getirmek!”
- Amerikan toplam enerji üretimi kapasitesini ve çıktısını arttırmak
- Latin Amerika başta olmak üzere göçmen ve sığınmacı trafiğini azaltmak
- Güney sınırından geçişleri engelleyecek tam teşekküllü bir bariyer sistemi kurmak (southern border wall)
- ABD’de vize alarak oturan, eğitim gören ancak yönetim tarafından istenmeyen sınıfta yer alan kişilerin sınır dışı edilmesini kolaylaştırmak
- Yabancı uyruklu suçluları ikili antlaşmalar çerçevesinde başka ülkelerin cezaevlerine nakil edilmesi, örneğin El Salvador’un mega cezaevi CECOT gibi
- İç güvenlik güçlerinin ellerini bağlayan bazı regülasyonların kaldırılması, suçlular ve organize suç şebekeleri ile daha “sert” bir mücadele etme rejimi
- Yasal silahlanma hakkının kapsamının genişletilmesi
- Amerikan toplumunda giderek artan uyuşturucu kullanımı ile sert mücadele
- Federal kurumların kapsamını daraltmak, gereksiz işgücünü çıkartmak, federal bütçe harcamalarını kısmak
- Tüm alanlarda kapsamlı bir deregülasyona gitmek. Trump yönetimi finansal piyasalardan, bankacılığa, iklim şartnamelerinden enerji sektörüne kadar regülasyonları geri döndürmek, zayıflatmak veya ortadan kaldırmak
- Genel vergi oranlarını düşürmek. Düşürülen vergi oranları ile üretim ve ticaretin kolaylaştırılması.
- Amerikan Merkez Bankası kurulu üyelerine politika faizinin düşürülmesi yönünde telkinlerin arttırılması
- Hristiyanlığın ana akımına ait değerlerin toplumda benimsenmesini teşvik etmek
- Kürtaj hakkının kısıtlanması
- WOKE kültürünün geriletilmesi. Azınlıklara, kadınlara, eşcinsellere hükümet kurumları, iş dünyasında, çalışma hayatında tanınan pozitif ayrımcılıkların azaltılması. Trump Yönetimi bu progresif uygulamaların aşırı solcu ve hayalperest bir siyasi akımın parçası olduğunu ve toplumun sağlığı açısından tehlikeli olduğunu ifade ediyor.
- Amerikan ailesinin doğum oranının arttırılması. Ancak burada arzu edilen ataları Avrupa kökenli Amerikan vatandaşlarının öncelikli olarak doğum oranlarının artması.
- Başkan Trump’ın açıkça “yüzyılın sahtekarlığı” diye belirttiği küresel ısınma ile ilgili tüm antlaşmalardan ve düzenlemelerden ABD’nin çekilmesi
- Amerikan askeri yurtdışı görev güçlerinin sayılarının azaltılması ve harcamalarının düşürülmesi. NATO’nun yeniden organize edilmesi. Avrupa’nın ağırlıklı olarak AB silahlı güçleri ve askerleri tarafından savunulması. Amerikan savunma bütçesinin kollektif savunma işbirliği örgütleri için değil, Amerikan jeopolitik hedefleri için tahsis edilmesi
- Küresel enflasyonun düşürülmesi için Rusya-Ukrayna Savaşı’nın sona erdirilmesi. Rusya Federasyonu’nun tarım ürünleri, enerji ürünleri ve hammaddelerinin dolaşımı ve arzı üzerinde kısıtların kaldırılması. Rusya’nın Çin’in politik ve ekonomik ekseninden uzaklaştırılması
Tüm bu hedefler ve politika seti 1945 sonrası ABD’yi tanımlayan Keynesyen ekonomik politikaların, Amerikan idealizmini temsil eden değerlerin uluslararası topluma enjekte edilmesini sağlayan dış politikanın, ABD’nin kollektif askeri ve ekonomik uluslararası paktların liderliği sağlayan jeopolitik stratejinin değiştirilmesi anlamına geliyor.
Trump’ın politika seti; ABD’nin tek taraflı ekonomik ve askeri antlaşmalar ile daha karmaşık bir uluslararası sistem kurmasını, ekonomide yeni ve modern bir neo-liberal düzeni, sosyal açıdan daha muhafazakar ana akım Hristiyanlık prensiplerine dayalı bir ahlak anlayışının egemen kılınmasını, federal devlet kurumlarını küçülterek, ticaret ve üretimi kapsamlı bir deregülasyona sokmayı hedefliyor.
Trump’ın hedefleri o kadar geniş ve derin ki, ekonomik anlamda Milton Friedman, Robert Lucas, Anna Schwartz, Thomas Sowell, Art Laffer, Gary Becker, John Cochrane, Alan Greenspan gibi neo-liberal/neo-klasik ekonomistlerin para, piyasa, fiyatlandırma ve maliye politikalarını harmanlamayı düşünüyor: Para arzı odaklı, küçük devlet, serbest piyasa, laissez faire ekonomik yaklaşımının temel olduğu bir sistem.
Mesela yaklaşık 1.7 trilyon USD büyüklükteki temel sağlık desteklerinin başı olan ve 160 milyon Amerikan vatandaşının durumunu doğrudan etkileyen CMS (Centers of Medicare And Medicaid Services) başkanlığına Dr. Mehmet Öz’ün atanması da bu politikanın bir parçası. Medicare ve Medicaid, 1960’larda Demokrat Partili ABD başkanların büyük sosyal reformlarının bir parçası olarak oluşturulmuştu. Bu kadim sağlık sistemini dahi revize etmeyi düşünüyor.
Trump Yönetimi yöntemleri ve usulleri ikinci plana atarak, hedeflere ulaşmanın daha öncelikli olduğunu savunuyor. Bu nedenle eyaletlerden (tamamı Demokrat Parti yönetiminde) açılan davaları umursamıyor. Hatta bazı federal yargıçların kararlarının aksine, kendi kararlarını uyguluyor. Başkan Trump’ın Venezüella kökenli organize suç örgütü üyelerini El Salvador’daki meşhur CECOT cezaevine nakletmesini engelleyen kararı alan Yargıç James E. Boasberg’i “sorun çıkartan” ve “radikal solcu deli” olarak nitelendirmesi, Adalet Bakanı Pam Bondi’nin Boasberg’i “terörist yanlısı” olarak nitelendirilmesi “amaçların” “usullere” karşı tercih edildiğini gösteriyor.
Amerikan sistemi Kongre’yi yasama anlamında oldukça kuvvetli tutsa da, ABD Başkanı’na pek çok alanda “emergency powers” yani “acil ve önemli durumlarda” istisnai yetkiler tanıyor. Trump Yönetimi de, bu yetkileri kullanmaktan kaçınmıyor.
Yine de, Trump Yönetimi’nin hedeflerini gerçekleştirebilmesi için Kongre’nin iki meclisinde de çoğunluğa gereksinimi var.
Trump’ın fiilen liderliğindeki Cumhuriyetçi Parti, Kongre’nin her iki kanadında da çoğunluğa sahip. Temsilciler Meclisi’ndeki çoğunluk 220’ye karşı 215 üye ile, sadece 5 üye ile sağlanabiliyor. Senato’da ise Cumhuriyetçiler çok rahat 53-47 (iki bağlantısız senatör Demokrat Partili senatörler ile beraber hareket ediyor) sayı üstünlüğü ile rahatlar.
Trump şimdiden 2026’de gerçekleşecek ara seçimlerinin baskısını hissediyor. İki yılda bir ABD’de Temsilciler Meclisi’nin tüm sandalyeleri seçilir, Senato’da ise koltukların 1/3’ü seçilir.
Temsilciler Meclisi’nin yetkileri oldukça önemli: Tüm vergiler, gelirler, federal bütçe, kamu harcamaları, kamu borçlanma limitleri konusundaki yasama süreci Temsilciler Meclisi’nden başlamak zorundadır. Diğer bir deyişle; ABD ekonomisinin maliye araçlarının rahatça kullanımı için Trump, Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğa sahip olmak zorunda. İki yılda bir yapılan Temsilciler Meclisi seçimleri ise dar bölge seçim prensibine dayandığı için Amerikan seçmeninin günlük hayata ilişkin değerlendirmeleri olduğu gibi bu seçime yansıyacaktır.
Trump Yönetimi bu şartlar içinde 3 Kasım 2026 ara seçimlerine kadar “reformlarının” meyvesini toplamayı hedefliyor. Trump Yönetimi, bu nedenle büyük bir zaman baskısı altında. “Ticaret Savaşları” şimdiden büyük bir maliyet oluşturmaya başladı. Gümrük tarifelerinin etkisi enflasyonist etki yarattığı gibi, gümrük tarifelerinin etkisi ile de facto olarak Elon Musk’ın başında olduğu DOGE (Department of Government Efficiency) teşkilatının azalttığı federal işgücü (ki 77,000 kişiden bahsediliyor) ABD büyümesini aşağıya çekebilecek potansiyelde.
Trump politikalarının yarattığı, birçok “yerli iktisatçımızın” kaçırdığı başka temel bir etki daha var. ABD sermaye piyasaları servet etkisinin oluştuğu ve dağıldığı çok önemli bir etkiye sahiptir.
Yılbaşından beri S&P500 %6.06, Nasdaq Composite %10.4, Dow Jones Industrial Average %5.71, Russell 2000 %13.51 ekside seyrediyor.
Yılbaşında Amerikan sermaye piyasalarının değeri 62 trilyon dolar iken, şu anda bu değer 52 trilyon USD düzeyinde. 10 trilyon USD değer uçmuş durumda. ABD gibi gelişmiş kapitalist ekonomilerde, hisse senetlerinin değerinin düşüşü, servet erimesine yol açar, servet erimesi de harcama iştahını azaltır. ABD ekonomisi tüketim ve talep büyümesine oldukça duyarlı dev bir ekonomidir. Servet etkisindeki sert ve kötü eğilimler, tüketim ve talebi kısar.
Gümrük tarifelerinin başka bir etkisi de dünyadaki karmaşık küresel mal alım-satım zincirini germesidir. Nitekim Ford, Stellantis, General Motors, Wal-Mart, Home Depot temsilcilerinin bu zincirin kopması halinde olumsuz etkilerini Trump Yönetimine anlatması ile tarife savaşları 90 günlüğüne ertelenmiş oldu. Trump Yönetimi yaklaşık yıllık 900 milyar USD tutarındaki hizmet ve mal açığını tarifeler ile düşürmeyi hedeflerken, Çin bu anlamda sıkı duruyor. ABD’nin tüm tek tarifli tarifelerini kaldırmaması halinde kendi uyguladığı tarifeleri kaldırmayacağını açıkladı.
Trump’ın tek derdi dış ticaret açığı değil. ABD’nin ulusal borç stoğu 36.2 trilyon USD’a dayandı. Bu borç stoğu kişi başı borcu 106,000 USD düzeyine kadar çıkardı. Trump’ın FED üzerinde “faizleri derhal düşür!” baskısının esas nedeni burada yatıyor.
Gümrük tarifelerinin çözemeyeceği bir mesele de ABD’nin dış yatırımcılara olan borcu. Yaklaşık 8.5 trilyon USD tutarlı bu borç aynı zamanda ikili müzakerelerde Trump Yönetimi açısından bir mesele olarak görülüyor. Trump Yönetimi içinde bazı isimler Amerikan dolarının değer kaybının teşvik edilmesi bu borç yükünün değerinin azaltılmasını ve ticaret dengesini iyileştirebileceğini savunuyor. Ancak bu yöntem oldukça riskli. Böyle bir yolun ciddi yan etkileri olabilir.
ABD dolarının içsel değerinin düşüşünün vadeli olarak sert bir şekilde fiyatlanması, ABD Hazine kağıtlarının faiz yükünü arttırabileceği gibi, ABD dolarının orta vadede rezerv olma gücünü aşındırabilir. Üstelik Amerikan sermaye piyasalarından belli miktarda çıkışı tetikleyebilir. Amerikan dolarının değeri ile oynamak, yüksek tonajlı bir tankerin kaptanının, tankeri sürat teknesi gibi kullanmasına benzer. İkincil, üçüncül etkileri tatsız sonuçlar doğurabilir.
2025 yaz ayları epey sıcak geçecek gibi görünüyor.
Burak Köylüoğlu
27 Nisan 2025
Yeni yazılardan haberdar olun.